Bâki bir lâmbayı, bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir. İşte bu sırra binaen, ehl-i velâyet, hizmet ve meşakkat ve musibet ve külfeti hoş görüyorlar, nazlanmıyorlar, şekvâ etmiyorlar. اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ 1 diyorlar.

Keşif ve keramet, ezvak ve envar verildiği vakit, bir iltifât-ı İlâhî nev’inden kabul edip setrine çalışıyorlar. Fahre değil, belki şükre, ubûdiyete daha ziyade giriyorlar.

Çokları o ahvâlin istitar ve inkıtâını istemişler, tâ ki amellerindeki ihlâs zedelenmesin. Evet, makbul bir insan hakkında en mühim bir ihsan-ı İlâhî, ihsanını ona ihsas etmemektir-tâ niyazdan naza ve şükürden fahre girmesin.

İşte bu hakikate binaendir ki, velâyeti ve tarikati isteyenler, eğer velâyetin bazı tereşşuhâtı olan ezvak ve kerâmâtı isterlerse ve onlara müteveccih ise ve onlardan hoşlansa, bâki, uhrevî meyveleri fâni dünyada, fâni bir surette yemek kabilinden olmakla beraber, velâyetin mayası olan ihlâsı kaybedip velâyetin kaçmasına meydan açar.

YEDİNCİ TELVİH

Dört Nüktedir.

BİRİNCİ NÜKTE: Şeriat, doğrudan doğruya, gölgesiz, perdesiz, sırr-ı ehadiyet ile rububiyet-i mutlaka noktasında, hitab-ı İlâhînin neticesidir.

Tarikatin ve hakikatin en yüksek mertebeleri, şeriatın cüzleri hükmüne geçer; yoksa daima vesile ve mukaddime ve hâdim hükmündedirler. Neticeleri, şeriatın muhkemâtıdır.

Yani, hakaik-i şeriata yetişmek için, tarikat ve hakikat meslekleri, vesile ve hâdim ve basamaklar hükmündedir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Her hal üzere Allah’a hamd olsun.” Kenzü’l-Ummâl, 1:72, 181; Tirmizî, 5:578, hadîs no: 3599; İbni Mâce, 1:92, hadîs no: 251, 2:1260, hadîs no: 3830.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : haller, davranışlar
bâki : devamlı ve kalıcı
binaen : dayanarak
cüz : bölüm, kısım
ehl-i velâyet : velî kullar, Allah dostları
envar : nurlar, aydınlıklar
ezvak : zevkler
fahr : övünme, gurur
fâni : geçici olan, ölümlü
hâdim : hizmetçi
hakaik-i şeriat : şeriatin hakikatleri, esasları
hakikat : gerçek
hitab-ı İlâhi : Cenâb-ı Hakkın cin ve inse hitabı, konuşması
ihlâs : samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihsan-ı İlâhî : Allah’ın ihsanı, ikramı, bağışı
ihsas : hissettirme
iltifât-ı İlâhî : Allah’ın lütuf ve iyiliklerle insanlara yönelmesi
inkıta : kesilme, sona erme
istitar : gizlenme
kabil : tür, sınıf
kâr-ı akıl : aklın kabul edeceği iş
kerâmât : kerametler
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl
keşif : mânevî âlemlerde bazı olayları ve hakikatleri görme, açığa çıkarma
külfet : yük, ağırlık
makbul : kabul gören, geçerli
meşakkat : güçlük, sıkıntı
muhkemât : söylendiği mânâya açıkça delâlet eden, te’vil ve tahsis kabul etmeyen sözler, kesinlik ifaden eden naslar
mukaddime : başlangıç, hazırlık
musibet : belâ, büyük sıkıntı
mübadele etmek : değişmek, değiştirmek
müteveccih : yönelik, yönelmiş
nev’i : tür, çeşit
niyaz : dua etme, yalvarıp yakarma
nükte : ince ve anlamlı söz
rububiyet-i mutlaka : Allah’ın herşeyi kuşatan, kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesi
setr : örtme
sırr-ı ehadiyet : Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesinin sırrı
suret : biçim, şekil
şekvâ etmek : şikayet etmek
şeriat : İlâhî kanun; Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi
şükr : teşekkür, övgü
tarikat : tasavvuf adıyla Allah’ı tanımaya ve iman esaslarını inkişaf ettirerek insanı mânevî olgunluğa götüren yol
telvih : kinaye şeklinde açıklama
tereşşuhât : sızıntılar
ubudiyet : kulluk
uhrevî : âhirete dair
velâyet : velîlik; mânevî mertebeler aşarak Allah’ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...