Birinci kısma deriz ki:

Ey “sadık ahmak” ıtlakına mâsadak biçare ulemâü’s-sû’ veya meczup, akılsız, cahil sufîler! Hakikat-i kâinat içinde kökü yerleşmiş ve hakaik-i kâinata kökler salmış olan şecere-i tûbâ-i İslâmiyet, mevhum, muvakkat, cüz’î, hususî, menfî, belki esassız, garazkâr, zulümkâr, zulmanî unsuriyet toprağına dikilmez. Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakane ve tahripkârâne, bid’akârâne bir teşebbüstür.

İkinci kısım milliyetçilere deriz ki:

Ey sarhoş hamiyetfuruşlar! Bir asır evvel milliyet asrı olabilirdi. Şu asır, unsuriyet asrı değil. Bolşevizm, sosyalizm meseleleri istilâ ediyor, unsuriyet fikrini kırıyor, unsuriyet asrı geçiyor. Ebedî ve daimî olan İslâmiyet milliyeti, muvakkat, dağdağalı unsuriyetle bağlanmaz ve aşılanmaz. Ve aşılamak olsa da, İslâm milletini ifsad ettiği gibi, unsuriyet milliyetini dahi ıslah edemez, ibkà edemez.

Evet, muvakkat aşılamakta bir zevk ve bir muvakkat kuvvet görünüyor; fakat pek muvakkat ve âkıbeti hatarlıdır. Hem Türk unsurunda ebedî kabil-i iltiyam olmamak suretinde bir inşikak çıkacak. O vakit milletin kuvveti, bir şık bir şıkkın kuvvetini kırdığı için, hiçe inecek. İki dağ birbirine karşı bir mizanın iki gözünde bulunsa, bir batman kuvvet, o iki kuvvetle oynayabilir, yukarı kaldırır, aşağı indirir.

İkinci Sual, İki İşarettir.

Birinci İşaret ki, Beşinci İşarettir. Mühim bir sualin gayet muhtasar bir cevabıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
ahmakane : ahmakça
âkıbet : netice, son
batman : yaklaşık 8 kg. ağırlığında bir ağırlık ölçüsü
bid’akârâne : dine zarar verecek yeni âdetleri dine maletmeye çalışarak
cemaat-i beşeriye : insan topluluğu
dağdağalı : karışık, sıkıntılı, gürültülü
dâhi : son derece zeki
daimî : devamlı, sürekli
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
fesad : bozukluk, karışıklık
garazkâr : kötü niyet sahibi, art niyetli
gayet : çok
hamiyetfuruş : hamiyetli görünmeye çalışan, hamiyet iddiasında olan; fedakârlık taslayan
hatar : tehlike
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın gözettiği düzen ve gaye
ıslah : düzeltme, iyileştirme
ibkà etmek : sürekli ve kalıcı hale getirmek
ifsad etmek : bozmak
ifsâdât-ı azîme : büyük bozgunculuklar, düzensizlikler
inşikak : bölünme, ayrılma
istilâ etme : işgal etme, kaplama
kabil-i iltiyam : kaynaşabilir, kapanabilir
kavânin-i âdetullah : kâinatta işleyen İlâhî kânunlar, yaratılış kânunları
kuvvet-i velâyet : velîlik kuvveti
mizan : ölçü, denge
muhalif : zıt, karşı
mümessil : temsilci
müteaddit : bir çok, çeşitli
rivâyât-ı sahiha : Peygamber Efendimizden (a.s.m.) doğru ve sağlam kanallarla nakledilen hadis veya haberler
suret : biçim, şekil
şahs-ı mânevî : belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik
şık : bütünün parçası
tahripkârâne : tahrip ederek
unsur : millet, uyruk
unsuriyet : ırkçılık
zulmanî : karanlık
zulümkâr : zulmeden
Yükleniyor...