Yirmi Dördüncü Sözün Dördüncü Dalında beyan edildiği gibi, nasıl ki bülbülün güle karşı dâsitâne-i aşkı, taife-i hayvânâtın taife-i nebâtâta derece-i aşka bâliğ olan ihtiyâcât-ı şedîde-i aşknümâyı rahmet hazinesinden gelen ve hayvânâtın erzaklarını taşıyan kàfile-i nebâtâta karşı ilân etmek için bir hatib-i Rabbânî olarak, başta bülbül-ü gül ve her neviden bir nevi bülbül intihap edilmiş ve onların nağamâtı dahi, nebâtâtın en güzellerinin başlarında hoşâmedî nev’inden tesbihkârâne bir hüsn-ü istikbaldir, bir alkışlamadır.

Aynen bunun gibi, sebeb-i hilkat-i eflâk ve vesile-i saadet-i dâreyn ve Habîb-i Rabbü’l-Âlemîn olan zât-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma karşı, nasıl ki melâike nev’inden Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm kemâl-i muhabbetle hizmetkârlık ediyor, melâikelerin Hazret-i Âdem Aleyhisselâma inkıyad ve itaatini ve sırr-ı sücudunu gösteriyor.

Öyle de, ehl-i Cennetin, hattâ Cennetin hayvânat kısmının dahi o zâta karşı alâkaları, bindiği Burak’ın hissiyât-ı âşıkanesiyle ifade edilmiştir.

İKİNCİ NÜKTE

Mirac-ı Nebeviyedeki maceralardan birisi, Cenâb-ı Hakkın Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma karşı muhabbet-i münezzehesi, “Sana âşık olmuşum” tabiriyle ifade edilmiş. Şu tabirat, Vâcibü’l-Vücudun kudsiyetine ve istiğnâ-yı zâtîsine, mânâ-yı örfî ile münasip düşmüyor.

Madem Süleyman Efendinin Mevlidi rağbet-i âmmeye mazhariyeti delâletiyle, o zât ehl-i velâyettir ve ehl-i hakikattir; elbette irâe ettiği mânâ sahihtir. Mânâ da budur ki:

Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hadsiz cemâl ve kemâli vardır. Çünkü, bütün kâinatın aksâmına inkısam etmiş olan cemâl ve kemâlin bütün envâı, Onun cemâl ve kemâlinin emâreleri, işaretleri, âyetleridir.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aksâm : bölümler
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bâliğ : erişen, ulaşan
Burak : Cennete mahsus bir binek
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
delâlet : delil olma, gösterme
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
ehl-i velâyet : veli kullar, Allah dostları
Habîb-i Rabbü’l-Âlem : Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın sevgilisi, Hz. Muhammed (a.s.m.)
hatib-i Rabbânî : Rabbânî hatip
hoşâmedî : “hoş geldin” deme
hüsn-ü istikbal : güzel bir şekilde karşılama
ihtiyacât-ı şedîde-i aşknümâ : aşk derecesindeki şiddetli ihtiyaçlar
istiğnâ-yı zâtî : kendi zâtında hiçbir şeye muhtaç olmama
kemâl-i muhabbet : mükemmel bir sevgi
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş
mânâ-yı örfî : bilinen, alışılan mânâ
mazhariyet : erişme, kavuşma
Mevlit : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) doğumuyla ilgili konuların anlatıldığı şiir
Mirac-ı Nebevî : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükseldiği ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk
muhabbet-i münezzehe : her türlü eksiklikten uzak olan sevgi
nebâtât : bitkiler
nevi : tür
nükte : ince mânâlı söz
rağbet-i âmme : genel kabul görme
rahmet : merhamet ve şefkat
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sebeb-i hilkat-i eflâk : âlemlerin yaratılmasına sebep olan
sırr-ı sücud : secdeye varma sırrı
tabirat : tabirler, ifadeler
tesbihkârâne : tesbih edercesine
Vâcibü’l-Vücud : varlığı gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
vesîle-i saadet-i dâreyn : iki dünya mutluluğunun vesilesi
zât-ı Muhammed-i Arabî : Arapların arasında gelen Hz. Muhammed’in (a.s.m.) zâtı
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Zât, Allah
Yükleniyor...