İşte, herhalde, cemâl ve kemâl sahibi bilbedâhe cemâl ve kemâlini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelâl dahi cemâlini pek çok sever. Hem kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem cemâlinin şuââtı olan esmâsını dahi sever. Madem esmâsını sever; elbette esmâsının cemâlini gösteren san’atını sever.

Öyle ise, cemâl ve kemâline âyine olan masnuatını dahi sever. Madem cemâl ve kemâlini göstereni sever; elbette cemâl ve kemâl-i esmâsına işaret eden mahlûkatının mehâsinini sever. Bu beş nevi muhabbete, Kur’ân-ı Hakîm, âyâtıyla işaret ediyor.

İşte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde en mümtaz şahsiyettir.

Hem san’at-ı İlâhiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbihle teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esmâ-i İlâhiyedeki cemâl ve kemâl hazinelerini lisan-ı Kur’ân ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâniinin kemâline delâletlerini parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’ân’la beyan ediyor.

Hem küllî ubûdiyetiyle rububiyet-i İlâhiyeye âyinedarlık ediyor.

Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esmâ-i İlâhiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur.

Elbette bunun için denilebilir ki, Cemîl-i Zülcelâl, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever.

Hem kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem san’atını sevdiği için, elbette Onun san’atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinata neşreden ve semâvâtın kulağını çınlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbihle ilân eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve ona ittibâ edenleri de sever.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âyât : âyetler, deliller
âyât-ı tekviniye : yaratılışa ait âyetler, deliller
âyet : delil
âyine : ayna
âyinedar : ayna olan, yansıtan
âyine-i zîşuur : şuur sahibi, bilinçli ayna
bahr : deniz
ber : kara, yer
beyan etme : açıklama
bilbedâhe : açıkça
câmiiyet : genişlik, kapsamlılık
cemâl : güzellik
Cemîl-i Zülcelâl : sınırsız yücelik ve haşmetiyle beraber, sonsuz güzellik sahibi olan Allah
cezbe : kendinden geçme hali
delâlet : delil olma
emâre : belirti, işaret
esmâ : isimler
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
istihsan : beğenme, güzel bulma
kat’î : kesin olarak
kemâl : kusursuzluk
kemâl-i esmâ : isimlerin mükemmelliği
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küllî : geniş kapsamlı
lisan-ı Kur’ân : Kur’ân’ın dili
mahiyet : nitelik, özellik
mahlûkat : varlıklar
masnûat : san’at eserleri
mazhâr-ı etemm : tam ve eksiksiz bir ayna, görünme yeri
mehâsin : güzellikler
muhabbet : sevgi
Muhammed-i Arabî : Arapların arasında gelen Hz. Muhammed (a.s.m.)
mümtaz : seçkin
neşretme : yayma
nevi : tür
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
rububiyet-i İlâhiye : ilâhî Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
sadâ : ses
san’at-ı İlâhiye : Allah’ın san’atı
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
semâvât : gökler
suret : biçim, şekil
şuâât : parıltılar, ışıklar
tesbih : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teşhir etme : ilân etme, duyurma
ubûdiyet : kulluk
velvele-i zikir : zikir sesleri
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan Zât, Allah
Yükleniyor...