Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırsla dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi milleti, pek çok zahmetle kazandığı, kendine faidesi az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribâ ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ve sefalet, katl ve ihanet gösteriyor ki, hırs maden-i zillet ve hasârettir.

Hem harîs bir insan her vakit hasârete düştüğüne dair o kadar vakıalar
var ki, اَلْحَرِيصُ خَاۤئِبٌ خَاسِرٌ1 darb-ı mesel hükmüne geçmiş, umumun nazarında bir hakikat-i âmme olarak kabul edilmiştir.

Madem öyledir. Eğer malı çok seversen, hırsla değil, belki kanaatle malı talep et, tâ çok gelsin.

Ehl-i kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki, büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: “Beni yalnız kabul etsin; dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur.”

İkinci adam, güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi, mağrurâne der ki: “Bana en yukarı iskemleyi vermeli.” O hırsla girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilâkis hane sahibini tenkit ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.

Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. “Daha yukarı iskemleye buyurun” der. O da gittikçe teşekkürâtını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder.

İşte, dünya bir divanhane-i Rahmân’dır. Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir. Derecât-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir.
Sonraki Risale: Hatime
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bilâkis : aksine
cüz’î : küçük
daire-i insaniye : insanlık dünyası
darb-ı mesel : atasözü
derecât-ı erzak : rızıkların dereceleri
divanhâne : kabul salonu, büyük salon
divanhane-i Rahmân : rahmet ve şefkati sınırsız olan Allah’ın büyük salonu, yeryüzü
ehl-i hırs : hırs gösterenler
ehl-i kanaat : Allah’ın verdiği rızka razı olup onunla yetinenler
fâide : fayda
gayr-ı meşru : helâl olmayan
güya : sanki
hakîkat-i âmme : umûmi, her yerde geçerli olan gerçek
harîs : çok aç gözlü, çok hırslı
hasâret : zarar
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hazînedarlık : hazine bekçiliği
hırs : aç gözlülük, aşırı isteklilik
hürmet : saygı
ihânet : hainlik yapma
ilhâh etme : ısrar etme
istiskal etme : soğuk davranıp hoşlanmadığını gösterme
kâfi : yeterli
kanaat : razı olma, yetinme
kàtl : öldürme
lütuf : iyilik, bağış
mâden-i zillet ve hasâret : alçalma ve hüsran sebebi, kaynağı
mağrurâne : gururlu bir şekilde
merâtib-i nîmet : nimet dereceleri, mertebeleri
mevki : yer, konum
mütevaziâne : alçak gönüllülükle
nazar : bakış, göz
sefalet : perişanlık, yoksulluk, fakirlik
servet-i ribâ : faizle elde edilmiş servet, kazanç
sille-i zillet : aşağılık ve horlanma tokadı
sofra-i rahmet : rahmet sofrası
sû-i tesir : kötü etki
teşekkürât : teşekkürler
tezayüd etme : artma
umum : herkes, genel
vakıa : olay
zemin : yeryüzü
ziyade : çok, fazla
ziyadeleştirmek : artırmak
Yükleniyor...