“Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda bir HAŞİYE-1 veya bir kısım maldan kırkta bir, HAŞİYE-2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi —tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve hasetlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.

“Hem her senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu.

“Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faideli bir nevi talimat-ı Rabbâniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı” demiştim.

Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki, o rüya-yı hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yirmi Beşinci Sözde, medeniyetle hükm-ü Kur’ânı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir:

Birisi: “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?”

İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde icrasıyla, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır.

Hem değil yalnız eşhasta ve hususî cemaatlerde, belki umum nev-i beşerin saadet-i hayatı için en mühim bir rükün, belki devam-ı hayat-ı insaniye için en mühim bir direk, zekâttır. Çünkü, beşerde, havas ve avâm, iki tabaka var. Havastan avâma merhamet ve ihsan; ve avâmdan havâssa karşı hürmet ve itaati temin edecek, zekâttır. Yoksa, yukarıdan avâmın başına zulüm ve tahakküm iner; avâmdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka-i beşer, daimî bir mücadele-i mâneviyede, bir keşmekeş-i ihtilâfta bulunur. Gele gele, tâ Rusya’da olduğu gibi, sa’y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE-1 : Yani, her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.
HAŞİYE-2 : Yani, eskiden verdiği kırktan ki, her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.
Sonraki Risale: Hatime
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

avâm : halk tabakası, fakirler
bahis : konu
belâ : musibet
beşer : insanlık
beyan : açıklama
cebren : zorla
cemaat : topluluk
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cereyân-ı ribâ : faizin devam etmesi, dolaşımı
cihet : yön, taraf
daimî : devamlı
devam-ı hayat-ı insaniye : insan hayatının devam etmesi
düstur-u umûmi : genel prensip
eşhâs : şahıslar, kişiler
fâide : fayda
hakikat : doğru, gerçek
havas : zenginler
hayat-ı içtimaiye : toplum hayatı
hırs : aç gözlülük
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hurmet-i ribâ : faizin haram oluşu
hususî : özel
hükm-ü Kur’ânî : Kur’ân’a dayalı hüküm, ilim
hürmet : saygı
icra : yürütme, yerine getirme
idame : devam ettirme
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihtilâlât : ihtilaller, karışıklıklar
itaat : emre uyma, saygı gösterme
keffâret : günahın bağışlanmasına vesile olan şey
maraz-ı içtimaî : sosyal hastalık
menetme : yasaklama
menşe : kaynak
merhamet : acıma, şefkat etme
muvakkat : geçici
muvazene : dengeleme
müterakim : birikmiş
nefs : kişinin kendisi
nev-i beşer : insanlık
nevi : tür
niyaz : dua
nuranî : nurlu
rükün : esas, şart
rüyâ-î hayaliye : hayalî rüya
saadet-i hayat : hayattaki mutluluk
suret : biçim, şekil
tabaka-i beşer : toplumu oluşturan sınıflar
tahakküm : baskı ve zorbalık
talim : eğitim
talimat : bildiriler, emirler
tâlimât-ı Rabbâniye : bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah’ın emirleri
tamahkârlık : aç gözlülük, cimrilik
terk-i zekât : zekâtın terki, zekât vermemek
ulvî : yüce
umum : herkes
vücub-u zekât : zekâtın farz oluşu
zayi : kayıp
Yükleniyor...