Çünkü, hilkat-i âlemde görüyoruz ki, mevcudat-ı âlem bir daire tarzında teşkil edilip, içinde nokta-i merkeziye olarak hayat halk edilmiş. Bütün mevcudat hayata bakar, hayata hizmet eder, hayatın levazımatını yetiştirir. Demek, kâinatı halk eden Zât, ondan o hayatı intihap ediyor.

Sonra görüyoruz ki, zîhayat âlemlerini bir daire suretinde icad edip, insanı nokta-i merkeziyede bırakıyor. Adeta, zîhayatlardan maksud olan gayeler onda temerküz ediyor; bütün zîhayatı onun etrafına toplayıp ona hizmetkâr ve musahhar ediyor, onu onlara hâkim ediyor. Demek, Hâlık-ı Zülcelâl, zîhayatlar içinde insanı intihap ediyor, âlemde onu irade ve ihtiyar ediyor.

Sonra görüyoruz ki, âlem-i insaniyet de, belki hayvan âlemi de bir daire hükmünde teşkil olunuyor ve nokta-i merkeziyede rızık vaz edilmiş. Bütün nev-i insanı ve hattâ hayvânâtı rızka adeta taaşşuk ettirip, onları umumen rızka hâdim ve musahhar etmiş. Onlara hükmeden rızıktır. Rızkı da o kadar geniş ve zengin bir hazine yapmış ki, hadsiz nimetleri câmidir.

Hattâ rızkın çok envâından yalnız bir nev’inin tatlarını tanımak için, lisanda kuvve-i zâika namında bir cihazla mat’ûmat adedince mânevî, ince ince mizancıklar konulmuştur. Demek, kâinat içinde en acip, en zengin, en garip, en şirin, en câmi, en bedî hakikat rızıktadır.

Şimdi, görüyoruz ki, herşey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor. Öyle de, rızık dahi, bütün envâıyla, mânen ve maddeten, halen ve kalen şükürle kaimdir, şükürle oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor.

Çünkü, rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvânatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfürle o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke giriyor.

Hem rızık olan nimetlerde gayet güzel, süslü suretler, gayet güzel kokular, gayet güzel tatmaklar şükrün davetçileridir; zîhayatı şevke davet eder ve şevkle bir nevi istihsan ve ihtirama sevk eder, bir şükr-ü mânevî ettirir.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, hayret verici
âlem-i insaniyet : insanlık dünyası
bedî : güzel
câmi : toplayan, içine alan
celb etme : çekme
dalâlet : sapıklık
envâ : türler
fıtrî : doğal
gayet : çok
gayr-ı şuurî : bilinçsiz şekilde
hâdim : hizmetçi
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek
halen : davranışlarla
Hâlık-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi, herşeyi yoktan yaratan Allah
halk eden : yaratan
halk edilmek : yaratılmak
hayvânât : hayvanlar
hizmetkâr : hizmetçi
icad etmek : var etmek
ihtiram : saygı gösterme
intihap etmek : seçmek
irade ve ihtiyar etmek : murad etmek ve seçmek
istihsan : güzel bulma
iştiha : iştah
iştiyak : şiddetli arzu
kaim olmak : var olmak, ayakta kalmak
kâinat : evren, yaratılmış herşey, bütün âlemler
kalen : sözle
kuvve-i zâika : tad alma duyusu
levazımat : gerekli şeyler
lisan : dil
mahiyet : özellik
maksud : kast edilen, istenen
mat’ûmat : yiyecekler
mevcudat : varlıklar
mizancıklar : küçük küçük teraziler
musahhar etmek : boyun eğdirmek
nam : ad
nazar : dikkat
nev’ : tür, çeşit
nev-i insan : insan türü, insanlık
nevi : çeşit
nokta-i merkeziye : merkezdeki nokta, odak noktası
suret : şekil
şirk : Allah’a ortak koşma
şükr-ü fıtrî : doğal şükür
şükr-ü mânevî : mânevî şükür
taaşşuk : aşka tutulma
telezzüz : lezzet alma, lezzetlenme
temerküz etmek : bir merkezde toplamak, odaklaşmak
tergib etmek : rağbet uyandırmak
teşkil olunmak : oluşturulmak, meydana getirilmek
umumen : bütünüyle
vaz edilmek : konulmak, yerleştirilmek
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zîşuur : akıl ve şuur sahibi
Yükleniyor...