Ve zîşuurun nazarını dikkate celb eder, istihsana tergib eder. Nimetleri ihtirama onu teşvik eder; onunla kalen ve fiilen şükre irşad eder ve şükrettirir. Ve şükür içinde en âli ve tatlı lezzeti ve zevki ona tattırır.

Yani, gösterir ki, şu lezzetli rızık ve nimet, kısa ve muvakkat bir lezzet-i zâhiriyesiyle beraber, daimî, hakikî, hadsiz bir lezzeti ve zevki taşıyan iltifat-ı Rahmânîyi şükürle kazandırır.

Yani, rahmet hazinelerinin Mâlik-i Kerîminin hadsiz lezzetli olan iltifatını düşündürüp, şu dünyada dahi Cennetin bâki bir zevkini mânen tattırır. İşte rızık, şükür vasıtasıyla o kadar kıymettar ve zengin bir hazine-i câmia olduğu halde, şükürsüzlükle nihayet derecede sukut eder.

Altıncı Sözde beyan edildiği gibi, lisandaki kuvve-i zâika, Cenâb-ı Hak hesabına, yani mânevî vazife-i şükraniye ile rızka müteveccih olduğu vakit, o dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i bînihaye-i İlâhiyenin hadsiz matbahlarına şâkir bir müfettiş, hâmid bir nâzır-ı âlikadr hükmündedir.

Eğer nefis hesabına olsa, yani rızkı in’âm edenin şükrünü düşünmeyerek müteveccih olsa, o dildeki kuvve-i zâika, bir nâzır-ı âlikadr makamından, batn fabrikasının yasakçısı ve mide tavlasının bir kapıcısı derecesine sukut eder.

Nasıl rızkın şu hizmetkârı şükürsüzlükle bu dereceye sukut eder. Öyle de, rızkın mahiyeti ve sair hademeleri dahi sukut ediyorlar. En yüksek makamdan en ednâ makama inerler. Kâinat Hâlıkının hikmetine zıt ve muhalif bir vaziyete düşerler.

Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Evet, hırs, şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir. Hattâ, hayat-ı içtimaiyeye sahip olan mübarek karınca dahi, güya hırs vasıtasıyla ayaklar altında kalmış, ezilir.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüksek
bâki : devamlı, kalıcı
batn : karın, mide
beyan edilme : açıklanma
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
ednâ : en aşağı
hademe : hizmetçiler
hadsiz : sınırsız
hakikî : gerçek, doğru
Hâlık : yaratıcı, herşeyi yaratan Allah
hâmid : hamd eden
hayat-ı içtimaiye : toplum hayatı
hazine-i câmia : kapsamlı, büyük hazine
hırs : açgözlülük
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
hizmetkâr : hizmetçi
iktisat : tutumluluk
iltifat : iyilik ve güzellikle muamele
iltifat-ı Rahmânî : Allah’ın sonsuz rahmetiyle kuluna yönelip ona lütufta bulunması
in’am eden : nimeti veren
irşad etmek : yol göstermek
israf : savurganlık
kâfi : yeterli
kâinat : evren, yaratılan herşey
kalen ve fiilen : sözle ve fiille
kanaat : Allah’ın nasip ettiği rızka razı olma
kıymettar : değerli
kuvve-i zâika : tad alma duyusu
lezzet-i zâhiriye : dış görünüşteki lezzet
lisan : dil
mahiyet : nitelik, özellik
Mâlik-i Kerîm : bol ihsan ve ikram sahibi olan, herşeyin sahibi olan Allah
mânen : mânevî yönden
matbah : mutfak
mikyâs : ölçü
mizan : tartıcı, terazi
muhalif : aykırı
muvakkat : geçici
mübarek : hayırlı
müfettiş : denetleyici
müteveccih : yönelik, yönelen
nâzır-ı âl-i kadr : değerli bir bakıcı
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nihayet : son
rahmet-i bînihaye-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz rahmet hazineleri
sair : diğer
sebeb-i mahrumiyet : yoksun kalmanın sebebi
sukut etmek : düşmek, alçalmak
şâkir : şükreden
tavla : ahır
vasıta-i zillet : aşağılanma aracı
vazife-i şükraniye : şükür görevi
Yükleniyor...