Üçüncü Mesele olan Üçüncü Risale


Şu mesele, umum ihvânımın ekseri lisan-ı halle ve bir kısmının lisan-ı kalle ettikleri umumî bir sualin, has ve hususî ve mahremce bir cevabıdır.

SUAL: Senin ziyaretine gelen herkese diyorsun ki: “Benim şahsımdan bir himmet beklemeyiniz ve şahsımı mübarek tanımayınız. Ben makam sahibi değilim. Âdi bir neferin, müşir makamının evâmirini tebliği gibi, ben de mânevî bir müşiriyet makamının evâmirini tebliğ ediyorum. Hem müflis bir adamın, gayet kıymettar ve zengin elmas ve mücevherat dükkânının dellâlı olduğu gibi, ben dahi mukaddes ve Kur’ânî bir dükkânın dellâlıyım” diyorsun. Halbuki, aklımız ilme muhtaç olduğu gibi, kalbimiz dahi bir feyiz ister, ruhumuz bir nur ister, ve hâkezâ, çok cihetle çok şeyler istiyoruz. Seni hâcâtımıza yarayacak adam zannedip senin ziyaretine geliyoruz. Bize âlimden ziyade bir sahib-i velâyet, sahib-i himmet ve sahib-i kemâlât lâzım. Eğer hakikat-i hal dediğin gibiyse, ziyaretinize yanlış geldik, lisan-ı halleri diyor.

Elcevap: Beş Noktayı dinleyiniz, sonra düşününüz. Ziyaretiniz beyhude mi, yoksa faideli midir, o vakit hükmediniz.

BİRİNCİ NOKTA

Nasıl ki bir padişahın âdi bir hizmetkârı ve biçare bir neferi, padişah namına feriklere, paşalara hedâyâ-yı şahanesini ve nişanlarını veriyor, onları minnettar ediyor. Eğer ferikler ve müşirler, “Bu âdi nefere neden tenezzül edip elinden ihsan ve nişanları alıyoruz?” deseler, mağrurâne bir divaneliktir. Eğer o nefer dahi, vazifesinin haricinde müşire kıyam etmezse, kendini ondan yüksek görse, eblehçesine bir divaneliktir. Hem eğer o memnun olan feriklerden birisi, müteşekkirâne o neferin kulübeciğine tenezzülen misafir gitse, kuru ekmekten başka bulmayan o nefer mahcup kalmamak için, o hali gören ve bilen padişah, elbette o neferini mahcup etmemek için, matbah-ı şahaneden, sadık hizmetkârının muhterem misafirine tabla gönderir.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : normal, sıradan
beyhude : boşuna, faydasız
biçare : çaresiz
dellâl : duyurucu, ilân edici
divanelik : delilik, akılsızlık
eblehcesine : ahmakcasına
ekser : pekçok
evâmir : emirler
faide : fayda
ferik : tümgeneral
feyiz : ilim, irfan, mânevî gıda
gayet : son derece
hâcât : ihtiyaçlar
hâkezâ : böylece, bunun gibi
hakikat-i hal : işin aslı, gerçek
hedâyâ-yı şahane : şahane, mükemmel hediyeler, armağanlar
himmet : yardım
hizmetkâr : hizmetçi
hususî : özel
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihvân : kardeşler
kıyam etmek : ayağa kalkmak
kıymettar : kıymetli, değerli
Kur’ânî : Kur’ân’a ait
lisan-ı hal : hal ve beden dili
lisan-ı kal : konuşma dili
mağrurâne : gururlu bir şekilde
mahcup : utanmış, utanan
mahremce : herkesçe bilinmemesi gereken
mukaddes : kutsal
mübarek : hayırlı, uğurlu
mücevherat : kıymetli taşlar
müflis : iflas etmiş
müşir : mareşal
müşiriyet : mareşallik
müteşekkirâne : teşekkür ederek
nam : ad
nefer : asker
nişan : gördükleri önemli işlerden dolayı kişileri onurlandırmak için verilen hatıra
sahib-i himmet : himmet ve gayret sahibi
sahib-i kemâlât : üstün özellik ve fazilet sahibi
sahib-i velâyet : velâyet sahibi, veli olan kimse
tebliğ : bildirme, ulaştırma
tenezzül etmek : alçak gönüllülük gösterip birinin seviyesine inmek
umum : bütün
umumî : genel, herkese ait
ziyade : çok
Yükleniyor...