Tefe’ülde şu çıktı: اَنْتَ فِى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَبِيبًا يُدَاوِى قَلْبَكَ 1

Aciptir ki, o vakit ben Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye âzâsı idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta bendim. Hasta evvelâ kendine bakmalı; sonra hastalara bakabilir.

İşte, Hazret-i Şeyh bana der ki: “Sen kendin hastasın. Kendine bir tabip ara.”

Ben dedim: “Sen tabibim ol.” Tuttum, kendimi ona muhatap addederek, o kitabı bana hitap ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetliydi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar kendimi ona muhatap ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum.

Fakat sonra, ameliyat-ı şifakârâneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamam okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münâcâtını dinledim, çok istifaza ettim.

Sonra İmam-ı Rabbânî’nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe’ül ederek açtım. Acaiptendir ki, bütün Mektubat’ında yalnız iki yerde “Bediüzzaman” lâfzı var.2 O iki mektup bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektupların başında “Mirza Bediüzzaman’a Mektup”3 diye yazılı olarak gördüm. “Fesübhânallah,” dedim. “Bu bana hitap ediyor.” O zaman Eski Said’in bir lâkabı Bediüzzaman idi. Halbuki Hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedânî’den başka o lâkapla iştihar etmiş zatları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali benim halime benziyormuş ki, o iki mektubu kendi derdime devâ buldum.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Sen dârü’l-hikmettesin; önce, kalbini tedavi edecek bir tabip ara.
2 : İmam-ı Rabbânî, el-Mektûbât, 1:86 (74. Mektup); 1:87 (75. Mektup).
3 : İmam-ı Rabbânî, el-Mektubât, 1:87, (75. Mektup).
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici, şaşırtıcı
addetmek : saymak, tutmak
ameliyat-ı cerrahiye : cerrâhi operasyon, ameliyat
ameliyat-ı şifakârâne : şifa veren ameliyat
âzâ : üye
Bediüzzaman : zamanın, çağın eşsiz güzelliği
Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye : 1918-1922 yılları arasında Şeyhülislâmlığa bağlı olarak faaliyet gösteren, Bediüzzaman’ın da görev yaptığı İslâm akademisi hüviyetinde ilmî kuruluş
devâ : ilâç, çare
ehl-i İslâm : Müslümanlar
fesübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında kullanıp hayret ve hayranlığı ifade eder
Fütuhu’l-Gayb : Abdülkadir-i Geylânî Hazretlerinin bir eseri
halâskâr : kurtarıcı
hâlis : içten, samimi
hekim : tabib, doktor
Hicret : Hz. Peygamberin (a.s.m.) Mekke’den Medine’ye göç etmesi
hitap etmek : seslenme
istifaza etme : feyizlenme, mânevî olarak gıdalanma
iştihar etme : meşhur olma, şöhret bulma
lâfz : ifade, kelime
Mektubat : İmam-ı Rabbânî’nin yazdığı bir eser
muhtelif : çeşitli, değişik
münâcât : Allah’a yalvarma, yakarma
nefis : kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
tabip : doktor, hekim
tahammül : sabır, dayanma
taharrî etmek : araştırmak, incelemek
tefe’ül : olumlu düşünceyle bir kitabı rasgele açmak ve açılan kısmı doğrudan kendine hitap ediyormuş gibi okumak
ziyade : fazla, çok
Yükleniyor...