“Fesübhânallah,” dedim. “Böyle bir vakitte bu adamın evinden çıkıp gelmesi ve şu Sözün Nis’ten gelmesi hiç tesadüfe benzemiyor. Ve böyle bir adama şöyle bir parça kitabı aynı dakikada eline verip bana gönderen, elbette Kur’ân-ı Hakîmin himmetidir” diyerek, “Elhamdü lillâh,” dedim. “Benim en küçük, ehemmiyetsiz, hafî arzu-yu kalbimi bilen birisi, elbette bana merhamet ediyor, beni himaye ediyor. Öyle ise dünyanın minnetini beş paraya almam.”

İKİNCİ MİSAL: Biraderzadem Merhum Abdurrahman, sekiz seneden beri benden ayrılıp dünyanın gaflet ve evhamlarına bulaştığı halde, şahsıma karşı haddimden çok fazla hüsn-ü zannı varmış. Bende olmayan ve elimden gelmeyen himmeti istiyor ve medet bekliyordu. Kur’ân-ı Hakîmin himmeti imdadına yetişti, haşre dair olan Onuncu Sözü vefatından üç ay evvel eline yetiştirdi. O Söz, onu mânevî kirlerinden ve evham ve gafletten temizlemekle beraber, adeta mertebe-i velâyete çıkmış gibi, vefatından evvel yazdığı mektubunda üç zâhir keramet izhar etmiş. Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları içinde derc edilmiş; müracaat olunsun.

ÜÇÜNCÜ MİSAL: Burdurlu Hasan Efendi isminde ehl-i kalb bir âhiret kardeşim ve talebem vardı. Bana karşı haddimden çok fazla hüsn-ü zan ederek, büyük bir velîden himmet beklemek gibi, biçare benden medet bekliyordu. Birden bire, hiç münasebet yokken, Otuz İkinci Sözü Burdur köylerinde oturan birisine mütalâa etmek üzere verdim. Sonra Hasan Efendi hatırıma geldi, dedim: “Şayet Burdur’a gidersen Hasan Efendiye ver, beş altı gün mütalâa etsin.”

O adam gitmiş, doğrudan doğruya Hasan Efendiye vermiş. Hasan Efendinin eceli otuz kırk gün kalmıştı. Gayet susamış bir adamın âb-ı kevser gibi tatlı suya rast gelirken yapışması gibi, öyle de Otuz İkinci Söze yapışmış. Mütemadiyen mütalâa yapa yapa ve tefeyyüz ede ede, hususan Üçüncü Mevkıfındaki muhabbetullah bahsinde tamamıyla derdine devâ bulmuş. Ve bir kutb-u âzamdan beklediği feyzi onda bulmuş. Sağlam olarak camie gitmiş, namaz kılmış, orada ruhunu Rahmân’a teslim eylemiş. (Rahmetullahi aleyh.)
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âb-ı kevser : Cennetteki Kevser Irmağının suyu
arzu-yu kalb : kalbin isteği
biçare : çaresiz
biraderzade : kardeş oğlu, yeğen
derc edilme : konulma, yerleştirilme
devâ : ilâç, çare
ehl-i kalb : kalb ehli olanlar, kalbiyle mânevî olarak ilerleyenler
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
evham : vehimler, kuruntular
fesübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında kullanıp hayret ve hayranlığı ifade eder
feyz : mânevî gıda, lütuf
fıkra : bölüm, kısım
fıkra : kısa yazı
gaflet : sorumsuzluk, Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
hafi : gizli
haşr : yeniden diriliş; insanların öldükten sonra tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanması
himaye : koruma
himmet : yardım
hususen : özellikle
hüsn-ü zan : güzel düşünce
imdad : yardım
izhar : açığa çıkarma, gösterme
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görülen olağanüstü hâl ve hareketler
Kur’ân-ı Hakîm : hikmetli Kur’ân; her âyet ve sûresinde sayısız hikmetler bulunan Kur’ân
kutb-u âzam : en büyük kutup, büyük yol gösterici
medet : yardım
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
mertebe-i velâyet : velîlik mertebesi
mevkıf : bölüm, kısım
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
muhabbetullah : Allah sevgisi
münasebet : ilişki
müracaat : başvuru
mütalâa etmek : dikkatle okumak
mütemadiyen : sürekli olarak
Rahmân : kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah
tefeyyüz : feyizlenme
zâhir : açık, görünen
Yükleniyor...