DÖRDÜNCÜ MİSAL: Hulûsi Beyin Yirmi Yedinci Mektuptaki fıkralarının şehadetiyle, en mühim ve müessir tarîkat olan Nakşî tarîkatinden ziyade himmet ve medet, feyiz ve nuru, esrar-ı Kur’âniyenin tercümanı olan Nurlu Sözlerde bulmuştur.

BEŞİNCİ MİSAL: Kardeşim Abdülmecid, biraderzadem Abdurrahman’ın (rahmetullahi aleyh) vefatı üzerine ve daha sair elîm ahvâlât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem, elimden gelmeyen mânevî himmet ve medet bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birden bire, mühim birkaç Sözü ona gönderdim. O da mütalâa ettikten sonra yazıyor ki:

“Elhamdü lillâh, kurtuldum. Çıldıracaktım. Bu Sözlerin herbiri birer mürşid hükmüne geçti. Çendan bir mürşidden ayrıldım, fakat çok mürşidleri birden buldum, kurtuldum” diye yazıyordu. Ben baktım ki, hakikaten Abdülmecid güzel bir mesleğe girip o eski vaziyetlerinden kurtulmuş.

Daha bu beş misal gibi pek çok misaller var. Onlar gösteriyorlar ki, ulûm-u imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devâen Kur’ân-ı Hakîmin esrarından mânevî ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse, elbette o ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlâs ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. Onları satan ve gösteren eczacı ve dellâl ne halde bulunursa bulunsun, âdi olsun, müflis olsun, zengin olsun, makam sahibi olsun, hizmetkâr olsun, çok fark yoktur.

Evet, güneş varken mumların ışığı altına girmeye ihtiyaç yok. Madem güneşi gösteriyorum; benden mum ışığı -bahusus bende bulunmazsa- istemek mânâsızdır, lüzumsuzdur. Belki onların bana dua ile, mânevî yardımla, hattâ himmetle muavenet etmeleri lâzımdır. Ve ben onlardan istimdat etmem ve medet istemem benim hakkımdır. Onlar, Nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek, onların üstünde haktır.

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 1

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلٰوةً تَكُونُ لَكَ رِضَاءً وَلِحَقِّهِ اَدَاءً وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ 2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
2 : Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına Senin razı olacağın ve onun lâyık ve müstehak olduğu bir rahmetle salât ve selâm et.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâlât : haller, durumlar
bahusus : özellikle
binaen : dayanarak
biraderzade : kardeş oğlu, yeğen
çendan : gerçi, her ne kadar
dellâl : duyurucu, rehber
devâen : ilaç olarak
eczacı : ilaç yapan ve satan kimse
edviye-i ruhaniye : insan ruhunu tedavi eden ilaçlar
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
elîm : acıklı, üzücü
esrar : sırlar, gizemler
esrar-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın sırları, gizemleri
feyiz : mânevî gıda, bereket
feyz : ilham, bereket
himmet : yardım
hususan : özellikle
ihlâs : samimiyet
istimal eden : kullanan
istimdat etme : yardım isteme
medet : yardım
muavenet etmek : yardımlaşmak, yardım etmek
muhabere : haberleşme
müessir : tesirli, etkili
müflis : iflas etmiş
mürşid : irşad edici, doğru yolu gösteren
mütalâa etme : dikkatle okuma, inceleme
Nakşî tarîkatı : Hz. Şah-ı Nakşibend’in kurduğu tarîkat
perişaniyet : perişanlık
rahmetullahi aleyh : Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun
sair : diğer, başka
şehadet : şâhitlik
tarikat : tasavvuf yoluyla Allah’ı tanımaya ve iman esaslarını inkişaf ettirerek insanı mânevî olgunluğa götüren yol
ulûm-u imâniye : iman ilimleri
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...