ALTINCI SUALİNİZ: Sinn-i kemâl itibar olunan kırk yaşında nübüvvetin gelmesi ve ömr-ü saadetlerinin altmış üç olmasındaki hikmet nedir?
Elcevap: Hikmetleri çoktur. Birisi şudur ki: Nübüvvet gayet ağır ve büyük bir mükellefiyettir. Melekât-ı akliye ve istidâdât-ı kalbiyenin inkişafı ve tekemmülü ile o ağır mükellefiyet tahammül edilir. O tekemmülün zamanı ise kırk yaşıdır. Hem hevesât-ı nefsâniyenin heyecanlı zamanı ve hararet-i gariziyenin galeyanlı hengâmı ve ihtirâsât-ı dünyeviyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebabiyet ise, sırf İlâhî ve uhrevî ve kudsî olan vezâif-i nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar ciddî ve hâlis bir adam olsa da, şöhretperestlerin hatırlarına, “Belki dünyanın şan ve şerefi için çalışır” vehmi gelir. Onların ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dünyadan ziyade âhiret ona görünüyor. Harekât ve a’mâl-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sûizandan kurtulur, halâs olur.
Amma ömr-ü saadetinin altmış üç olması ise, çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Şer’an ehl-i iman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan, altmıştan sonraki meşakkatli ve musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i Ekremini bırakmıyor; belki imam olduğu ümmetin ömr-ü galibi olan altmış üçte Mele-i Âlâya gönderiyor, yanına alıyor, her cihette imam olduğunu gösteriyor.
YEDİNCİ SUALİNİZ:
hadîs midir? Bundan murad nedir?
Elcevap: Hadîs olarak işitmişim. Murad da şudur ki:..
Elcevap: Hikmetleri çoktur. Birisi şudur ki: Nübüvvet gayet ağır ve büyük bir mükellefiyettir. Melekât-ı akliye ve istidâdât-ı kalbiyenin inkişafı ve tekemmülü ile o ağır mükellefiyet tahammül edilir. O tekemmülün zamanı ise kırk yaşıdır. Hem hevesât-ı nefsâniyenin heyecanlı zamanı ve hararet-i gariziyenin galeyanlı hengâmı ve ihtirâsât-ı dünyeviyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebabiyet ise, sırf İlâhî ve uhrevî ve kudsî olan vezâif-i nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar ciddî ve hâlis bir adam olsa da, şöhretperestlerin hatırlarına, “Belki dünyanın şan ve şerefi için çalışır” vehmi gelir. Onların ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dünyadan ziyade âhiret ona görünüyor. Harekât ve a’mâl-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sûizandan kurtulur, halâs olur.
Amma ömr-ü saadetinin altmış üç olması ise, çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Şer’an ehl-i iman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan, altmıştan sonraki meşakkatli ve musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i Ekremini bırakmıyor; belki imam olduğu ümmetin ömr-ü galibi olan altmış üçte Mele-i Âlâya gönderiyor, yanına alıyor, her cihette imam olduğunu gösteriyor.
YEDİNCİ SUALİNİZ:
خَيْرُ شَبَابِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِكُهُولِكُمْ وَشَرُّ كُهُولِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِشَبَابِكُمْ 1
hadîs midir? Bundan murad nedir?
Elcevap: Hadîs olarak işitmişim. Murad da şudur ki:..
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlarınıza benzemeye çalışanlar; ihtiyarlarınızın en kötüsü de gençlerinize benzemeye çalışanlardır.” Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s.27; İmam-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 1:142; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:487.
Önceki Risale: Yirmi İkinci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Mektup