En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukçasına hevesât-ı nefsâniyeye tâbi olur.

Senin levhanda gördüğün ikinci parçanın sahih sureti şudur ki: Ben başımın üstünde onu bir levha-i hikmet olarak tâlik etmişim. Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:

Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise herşey dosttur.

Yârân istersen Kur’ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder.

Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur.

Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.

Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.

Yedinci meselenize bir sekizinciyi ben ilâve ediyorum. Şöyle ki:

Bir hâfız, Sûre-i Yusuf’tan bir aşir, tâ 1 تَوَفَّنِى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْنِى باِلصَّالِحِينَ 'e kadar okudu. Birden âni bir nükte kalbe geldi. Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir. Öyle ise, “Şu küçük bir nüktedir; şu izaha ve ehemmiyete değmez” denilmez. Elbette şu çeşit mesâilde en birinci talebe ve muhatap olan ve nüket-i Kur’âniyeyi takdir eden İbrahim Hulûsi, o nükteyi işitmek ister.

Öyle ise dinle: En güzel bir kıssanın güzel bir nüktesidir. Ahsenü’l-kasas olan kıssa-i Yusuf Aleyhisselâmın hâtimesini haber veren تَوَفَّنِى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْنِى باِلصَّالِحِينَ âyetinin ulvî ve lâtîf ve müjdeli ve i’câzkârâne bir nüktesi şudur ki:..

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Müslüman olarak canımı al ve beni salih kullarına kat.” Yusuf Sûresi, 12:101.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : en son
âhiret : öldükten sonraki sonsuz hayat
ahsenü’l-kasas : Kur’ân’daki kıssaların en hoş ve güzel olanı
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
aşir : Kur’ân-ı Kerimden on âyetten oluşan bir bölüm
bahusus : özellikle
belâ : musibet
bereket : bolluk
ehemmiyet : önem
elem : acı, keder
elîm : acı ve sıkıntı veren
enbiya : peygamberler
firâk : ayrılık
hâfız : Kur’ân-ı Kerimi ezberleyen kişi
hâtime : sonuç, son
hayalî : hayale dayalı
hengâm : zaman, dönem
hubb-u dünya : dünya sevgisi
i’câzkârâne : benzerini yapmaktan insanları aciz bırakacak şekilde
ihbar : haber verme
iktisat : tutumluluk
izah : açıklama
kanaat : yetinme, razı olma
kemâl-i ferah : mükemmel bir rahatlık, huzur, neşe
kıssa : Kur’ân-ı Kerimde yer alan ibretli hikâye
kıssa-i Yusuf : Hz. Yusuf’un hikâyesi
lâtîf : güzel, hoş
melâike : melekler
mesâil : meseleler
mevt : ölüm
muhatap : kendisine karşı konuşulan
nasihat : öğüt
nefis : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
nüket-i Kur’âniye : Kur’ân-ı Kerimdeki ince noktalar
nükte : ince ve anlamlı söz
rahmet : merhamet ve şefkat
saadet : mutluluk
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
safâ : neşe, gönül hoşluğu
sair : diğer, başka
Sûre-i Yusuf : Kur’ân-ı Kerimin 12. sûresi, Yusuf Sûresi
ulvî : yüce, büyük
ünsiyet etmek : dostluk kurmak, ısınmak, alışmak
vukuat : olaylar
yârân : dostlar
zâhiren : görünürde
zevâl : kaybolma
Yükleniyor...