ONUNCU KELİME

وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ Yani, hiçbir şey Ona ağır gelemez. Daire-i imkânda ne kadar eşya var; o eşyaya gayet kolay vücut giydirebilir. Ve o derece ona kolay ve rahattır ki, اِنَّماَ اَمْرُهُ اِذاَ اَراَدَ شَيْئًا...الخ sırrıyla, güya yalnız emreder, yapılır.

Nasıl ki gayet mahir bir san’atkâr, ziyade kolay bir tarzda, elini işe dokundurur dokundurmaz, makine gibi işler.

Ve o sür’at ve mahareti ifade için denilir ki, “O iş ve san’at ona o kadar musahhardır ki, güya emriyle, dokunmasıyla işler oluyor, san’atlar vücuda geliyor.” Öyle de, Kadîr-i Zülcelâlin;

Kudretine karşı, eşyanın nihayet derecede musahhariyet ve itaatine ve o kudretin nihayet derecede külfetsiz ve suhuletle iş gördüğüne işareten اِنَّماَ اَمْرُهُ اِذاَ اَراَدَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ1 ferman eder.

Şu hakikat-i uzmânın hadsiz esrarından beş sırrını, beş nüktede beyan edeceğiz.

BİRİNCİSİ: Kudret-i İlâhiyeye nisbeten en büyük şey, en küçük şey kadar kolaydır. Bir nev’in umum efradıyla icadı, bir fert kadar külfetsiz ve rahattır. Cenneti halk etmek, bir bahar kadar kolaydır. Bir baharı icad etmek, bir çiçek kadar rahattır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i ıttıla : bilememe, tanımama
beyan etme : açıklama, anlatım
daire-i imkân : varlığı da yokluğu da eşit olan daire, kâinat
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
delâlet etme : delil olma, işaret etme
divanelik : delilik, akılsızlık
ehl-i bid’a(t) : dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı şeyleri dine mal etmeye çalışanlar
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
esbab : sebepler
esrar : sırlar, gizli gerçekler
eşya : şeyler, varlıklar
ferman etme : emretme
feylesof : filozof, felsefeci
güya : sanki
hadsiz : sınırsız
hakikat-i uzmâ : en büyük hakikat
inkâr : inanmama, reddetme
inşaallah : Allah izin verirse
irade-i İlâhiye : Allah’ın iradesi, dilemesi
isnad etme : dayandırma
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan ve haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
kudret : güç, kudret, iktidar
külfetsiz : zahmetsiz
maharet : beceri, hüner
mahir : maharetli, becerikli
meşîet-i İlâhiye : Allah’ın varlıklar üzerindeki iradesi
mevcudat : varlıklar
muhalif-i hakikat : gerçeğe zıt, aykırı
musahhar : boyun eğdirilmiş, emre verilmiş
musahhariyet : boyun eğmişlik
muzaaf : kat kat
nefyetmek : inkâr etmek, reddetmek
nihayet derecede : son derece
nükte : ince anlamlı söz
suhulet : kolaylık
sür’at : hız
şehadet : şahidlik, tanıklık
şehadet-i sâdıka : doğru şahitlik, tanıklık
şuûnât : fiiller, işler, haller
tabiî : doğal
tabiiyyun : tabiatçılar, materyalistler
tekzip etme : yalanlama
vücut : varlık, beden
Yükleniyor...