İ’lem eyyühe’l-aziz! Kur’ân, semâdan nâzil olmuştur. Ve onun nüzûlüyle semâvî bir mâide ve bir sofra-i İlâhiye de nâzil olmuştur. Bu mâide, tabakat-ı beşerin iştiha ve istifadelerine göre ayrılmış safhaları hâvidir. O mâidenin sathında, yüzünde bulunan ilk safha tabaka-i avâma aittir. Meselâ: 1 اَنَّ السَّمَوٰاتِ وَ اْلاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا âyet-i kerimesi, beşerin birinci tabakasına şu mânâyı ifham ve ifade ediyor:

Semâvat, ayaz, bulutsuz, yağmuru yağdıracak bir kabiliyette olmadığı gibi, arz da kupkuru, nebatatı yetiştirecek bir şekilde değildir. Sonra ikisinin de yapışıklıklarını izâle ve fetk ettik. Birisinden sular inmeye, ötekisinden nebatat çıkmaya başladı. Mezkûr âyetin ifade ettiği şu mânâya delâlet eden 2 وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاۤءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ âyet-i kerimesidir. Çünkü, hayvanî ve nebatî olan hayatları koruyan gıdalar ancak arz ve semânın izdivacından tevellüd edebilir. Mezkûr âyetin tabaka-i avâma ait safhasının arkasında şöyle bir safha da vardır ki, nur-u Muhammediyeden (a.s.m.) yaratılan madde-i acîniyeden, seyyarat ile şemsin o nurun mâcun ve hamurundan infisal ettirilmesine işarettir. Bu safhadelâletiyle teyid eden 3 اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللّٰهُ نُورِى olan hadis-i şerifidir.

İkinci misal: 4 اَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ اْلاَوَّلِ بَلْ هُمْ فِى لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ olan âyet-i kerimenin tabaka-i avâma ait safhasında şu mânâ vardır: “Onlar, daha acip olan birinci yaratılışlarını şehadetle ikrar ettikleri halde, daha ehven, daha kolay ikinci yaratılışlarını uzak görüyorlar.” Şu safhanın arkasında haşir ve neşrin pek kolay olduğunu tenvir eden büyük bir burhan vardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Gökler ve yer bitişik iken Biz onları birbirinden koparıp ayırdık.” Enbiyâ Sûresi, 21:30.
2 : “Her canlı şeyi sudan yarattık.” Enbiyâ Sûresi, 21:30.
3 : “Cenâb-ı Hak herşeyden evvel benim nurumu yarattı.” Bu hadis, Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan şu lafızlarla rivayet edilmiştir: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir” Yani, “Cenâb-ı Hak herşeyden evvel senin Peygamberinin nurunu yarattı ey Câbir.” el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.
4 : “Onların ilk yaratılışı Bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar.” Kaf Sûresi, 50:15.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylû'l-Hubâb / Sonraki Risale: Zeylü'l-Habbe
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici
arz : yeryüzü
âyet-i kerime : şerefli âyet; Kur’ân’ın herbir cümlesi
beşer : insan
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil
delâlet : işaret etme, gösterme
ehven : daha kolay
fetk etmek : yapışık bir şeyi ayırmak
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
haşir ve neşir : öldükten sonra tekrar diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanma
hayvanî : hayvansal
ifham etmek : anlatmak, anlamasını sağlamak
ikrar etmek : kabul etmek, doğrulamak
infisal : ayrılma
izâle etmek : ortadan kaldırmak, yok etmek
izdivac : birbirine eş olma, evlenme
kabiliyet : yetenek
mâcun : karıştırılmış; karışım
madde-i acîniye : yoğrulmuş hamur, macun
mânâ : anlam
mezkûr : zikredilen, anılan
misal : örnek
nebatat : bitkiler
nebatî : bitkisel
nur : aydınlık
nur-u Muhammedî : bütün varlıkların yaratılışının mayası, aslı, esası olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nuru
safha : sayfa, yüz; bir şey üzerinde meydana gelen değişik hallerden her biri, herbir aşama
semâ : gökyüzü
semâvat : gökler
seyyarat : gezegenler
şehadet : şahidlik, tanıklık
şems : güneş
tabaka-i avâm : halk tabakası
tenvir etme : aydınlatma
tevellüd etmek : doğmak
teyid etmek : doğrulamak
Yükleniyor...