Ve feyz-i İlâhi ile sulanmış ve fazl-ı Rabbâni ile tekâmül etmiştir. Binaenaleyh, Nebiy-yi Zîşanın (a.s.m.) mebde-i hayatına ait ahvâl-i suriyesinden zayıf birşey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı.

Maahaza, mebde-i hayatına şek ve şüpheyle bakan adam, herhalde masdarla mazhar, menba ile mâkes, zâtı ile tecellî aralarını fark edemiyor. Ve bu yüzden şüpheye düşer. Evet, Nebiy-yi Zîşan (a.s.m.) tecelliyât-ı İlâhiyeye mazhar ve mâkestir; masdar ve menbâ değildir. Çünkü, o zât yalnız âbiddir ve ibadetçe herkesten ileridir. Demek, bu kadar görünen terakkiyat, kemâlât onun zâtî malı değildir. Ancak hariçten verilen, Rahmân-ı Rahîmin tecellîleridir. Evvelce beyan edildiği gibi, hiçbir şey, bir zerreye bile mânâ-yı ismiyle masdar olamaz. Amma bir zerre, mânâ-yı harfiyle semânın yıldızlarına mazhar olur. Yalnız gaflet ile o zerrenin masdar olduğu zannıyla bakıldığından, san’at-ı İlâhiyeyi tâğûtî bir tabiata mal ederler.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dualar, tevhid ve ibadetin esrarına nümunedir. Tevhid ve ibadette lâzım olduğu gibi, dua eden kimse de, “Kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenâb-ı Hak işitir” deyip Kadir olduğuna itikad etmelidir. Bu itikad, Allah’ın herşeyi bilir ve herşeye kadir olduğunu istilzam eder.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu âlemi ziyalandıran şemsin, bir sineğin gözüne tecelli ile girip ışıklandırması mümkündür. Ve ateşten bir kıvılcımın gözüne girip tenvir etmesi imkân haricidir. Çünkü gözü patlatır. Kezâlik, bir zerre, Şems-i Ezelînin tecellîsine mazhar olur. Fakat Müessir-i Hakikîye zarf olamaz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katrenin Zeyli / Sonraki Risale: Zeylû'l-Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âbid : Allah’a ibadet eden, kul
acz : güçsüzlük
ahvâl-i suriye : dışa yansıyan görünüşteki haller, durumlar
beyan : açıklama, anlatım
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
esrar : sırlar
etraf-ı âlem : âlemin her tarafı
evvelce : daha önce
fark etmek : ayırt etmek
gaflet : dikkatsiz, duyarsız
hariç : dış taraf
i’lem eyyühe’l-aziz : Ey aziz kardeşim bil ki!
i’lem : bil
imkân harici : imkânsız, imkândışı
istilzam etmek : gerektirmek
itikad : sarsılmaz inanç
Kadir : her şeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kemâlât : mükemmel ve kusursuz özellikler
kezâlik : bunun gibi, böylece, bu da böyle
maahaza : bununla birlikte
mağrur : gururlu, kendini beğenmiş
mâkes : yansıma yeri
mal etme : yükleme, ait olduğunu gösterme
mânâ-yı harfî : bir şeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâ
mânâ-yı ismî : bir şeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı
masdar : kaynak, bir şeyin çıktığı yer
mazhar : yansıma ve görünme yeri
mebde-i hayatı : hayatının başlangıcı
menba : kaynak
Müessir-i Hakikî : gerçek tesir sahibi olan, bütün sebeplere tesir gücü veren Allah
mütekebbir : kendini büyük gösteren, kibirli
mütemerrid : inatçı
Nebiy-yi Zîşan : şan sahibi Nebî; Hz. Muhammed (a.s.m.)
nefis : insanları kötülüğe yönelten duygu
neşretmek : yaymak
nümune : örnek
Rahmân-ı Rahîm : rahmet ve merhameti bütün varlıkları kuşatan ve herbir varlığa hususî rahmet ve merhamet tecellîleri olan Allah
san’at-ı İlâhiye : Allah’ın san’atı
semâ : gökyüzü
şek : şüphe
şems : güneş
Şems-i Ezelî : Ezelî Güneş; bütün varlıkları yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran ve onlara isimlerinin tecellîleriyle hayat ve bekà veren Allah
tabiat : doğa
tâğûtî : şeytanî, azgın şeytana ait
tecellî : yansıma
tecelliyât-ı İlâhiye : İlâhî isim ve sıfatların varlıklar üzerindeki yansımaları
tenvir etmek : aydınlatmak
terakkiyat : ilerlemeler, yükselmeler
tevhid : birleme, her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
zâfiyet : zayıflık, güçsüzlük
zan : kesin olarak bilmeksizin kuvvetli ihtimale hükmetme
zarf : kap, kılıf
zât : şahsın kendisi
zerre : atom, en küçük madde parçası
ziyalandırmak : aydınlatmak
Yükleniyor...