Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalbler, ruhlar marziyat-ı İlâhiyeyi bilmek ve öğrenmeye müteveccih idi. Bunun için, istidat ve iktidarı olanlar o zamanlarda vukua gelen bütün ahval ve vukuat ve muhaverattan ders almakla, içtihadlara zemin teşkil eden yüksek istidatlar vücuda gelirdi.

Şimdi ise, fikir ve kalblerin teşettütü, inayet ve himmetlerin zâfiyeti, insanların siyaset ve felsefeye iptilâ ve rağbetleri yüzünden bütün istidatlar fünun-u hâzıra ve hayat-ı dünyeviyeye müteveccihtir. Ahkâm-ı diniyeye sarf edilecek müstakim bir içtihad yoktur.

Dördüncüsü: İçtihad kapısından İslâmiyete girip mesâilini genişlendirmeye meyleden adamın maksadı, zaruriyata imtisal ile takvâ ve kemâle mazhariyet ise, güzeldir. Amma zaruriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise, onun içtihada meyli, meylüttahriptir. Tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.

Beşincisi: Herşeyin, her hükmün vücuda gelmesi bir illete binaen olduğu gibi, bir maslahata dahi tâbidir. Fakat maslahat illet değildir. Ancak tercih edici bir hikmettir. Bu zamanın efkârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccihtir. Şeriatın nazarı ise, bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup, bittabi dünyaya da nâzırdır. Çünkü dünya âhirete vesiledir.

Umumî bir beliyye olan ve nâsın ona müptelâ olduğu çok işler vardır ki, zaruriyattan olmuştur. O gibi işler su-i ihtiyar ile gayr-ı meşru meyillerden doğmuş olduklarından, mahzuratı ibâha eden zaruriyattan değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dahil olamazlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katrenin Zeyli / Sonraki Risale: Zeylû'l-Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
ahkâm-ı diniye : dinin hükümleri, esasları
ahval : haller, durumlar
beliyye : belâ
binaen : dayanarak
bittabi : tabiî ki, elbette
bizzat : doğrudan
bu itibarla : bu açıdan
efkâr : fikirler, düşünceler
fünun-u hâzıra : günümüz fen ilimleri; çağdaş bilim ve felsefe
gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayat-ı uhreviye : ahiret hayatı
hikmet : sebep, fayda
himmet : ciddî gayret
ibâha eden : bir şeyi haram olmaktan çıkararak serbest bırakan; mübah kılan
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
iktidar : güç, kuvvet
illet : esas sebep, maksat
imtisal : emre uyma, boyun eğme
inayet : özen, ilgi, ilgilenme
iptilâ : bağımlı olma
istidat : kabiliyet, yetenek
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
mahzurat : haram sayılan ve sakınılması gerekli iş ve davranışlar
maksad : amaç, hedef
marziyat-ı İlâhiye : Allah’ın rızasına uygun işler, Allah’ın hoşnut olacağı işler
maslahat : fayda, yarar
mazhariyet : elde etme, edinme, erişme
mesâil : meseleler
meyil : eğilim, istek
meyleden : eğilim gösteren
meylüttahrip : bozma, yıkma eğilimi
muhaverat : karşılıklı konuşmalar
müptelâ olmak : bağımlı olmak
müsaade-i şer’iye : şeriatın müsaadesi, İslâmiyetin izin verdiği iş ve davranış
müstakim : istikametli, dosdoğru olan
müteveccih : yönelen
nâs : insanlar
nâzır : bakan
rağbet : istek, düşkünlük
ruhsat : izin
saadet-i dünya : dünya mutluluğu
saadet-i uhreviye : sonsuz âhiret mutluluğu
sarf edilmek : harcanmak
su-i ihtiyar : iradenin kötüye kullanımı
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi
şümul : kapsam
tâbi : bağlı
takvâ : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma
teklif : Allah’ın kullarına yüklediği vazife, sorumluluk
teşettüt : karışıklık, dağınıklık
teşkil eden : meydana getiren
umumî : genel
vesâil : vesileler, aracılar
vesile : yol, vasıta
vukua gelen : meydana gelen; gerçekleşen
vukuat : meydana gelen olaylar
vücuda gelmek : meydana gelmek
zâfiyet : zayıflık, güçsüzlük
zaruriyat : hükümleri açık ve net olan ve yerine getirilmesi zorunlu olan dinî meseleler, emirler, yasaklar
Yükleniyor...