Meselâ, bir adam su-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse, hal-i sekirde yaptığı tasarrufatta mâzur olamaz. Bu zamanda bu gibi içtihadlar, Semâvî değil, ancak arzî içtihadlardır. Bu gibi içtihadlarla Hâlık-ı Semâvat ve Arzın hükümlerinde yapılan tasarrufat merduttur.

Meselâ, bazı gafiller, hutbenin Türkçe okunmasını istihsan ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasî ahvalden haberleri olsun. Halbuki bu gibi ahval-i siyasiye yalandan, hileden, şeytanî fikirlerden hâli değildir. Hutbe makamı ise, ahkâm-ı İlâhiyenin tebliği için ittihaz edilmiş bir makamdır.

Sual: Avâm-ı nâs Arabîden haberdar değildir; fehmedemez.

Cevap: Avâm-ı nâs, zaruriyat ve müsellemat-ı diniyeye muhtaçtır. Ve hutbe makamı da bu gibi hükümlerin tebliği içindir. Bu hükümler kisve-i Arabiye içinde tafsilen değilse de icmâlen avâm-ı nâsa malûm ve mâruftur. Maahaza, lisan-ı Arapta bulunan şehâmet, yükseklik, meziyet, satvet diğer lisanlarda yoktur.
• • •

İ’lem ey gafletli, sağır ve kör olarak, zulmetler içinde esbaba ibadet eden ahmaklar! Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücud ve vahdetine, kâinatın mürekkebatı ve zerratının elli beş vecihle yaptıkları şehadetlerin bir vechini yazacağım. Şöyle ki: Eşyanın icadı, ya nefislerine veya esbaba olan isnadı, hayret ve istiğrabı muciptir. Bu da red ve inkârı icap eder. Bu dahi dalâletleri intaç eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katrenin Zeyli / Sonraki Risale: Zeylû'l-Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm-ı İlâhiye : Allah’ın koyduğu hükümler
ahval : haller, durumlar
ahval-i siyasiye : siyasetle bağlantılı haller ve gelişmeler
Arabî : Arapça
arzî : dünyaya ait insanların istediği maksatlar, gayeler
avâm-ı nâs : halk tabakası
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
dalâlet : doğru yoldan sapkınlık
esbab : sebepler
eşya : varlıklar
fehmetmek : anlamak
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
gafletli : Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranan
haberdar : haberli, bilgili, vâkıf
Hâlık-ı Semâvat ve Arz : göklerde ve yerde olan tüm varlıkların yaratıcısı olan Allah
hal-i sekir : sarhoşluk hâli, durumu
hâli : boş; uzak
haram : Allah tarafından yasaklanmış olan
hutbe : cuma ve bayram namazlarında hatip tarafından minbere çıkılarak yapılan, İlâhî emirleri hatırlatan konuşma ve dualar
hüküm : karar
i’lem : bil
icad : var etme, yaratma
icap etmek : gerektirmek
icmâlen : kısaca, özet hâlinde
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
inkâr : inanmama
isnad : dayandırma
istiğrab : şaşkınlık
istihsan etmek : güzel görerek beğenmek
ittihaz etmek : edinmek, kabul edilmek
kisve-i Arabiye : Arapça elbisesi (burada Arapça dili bir elbiseye benzetilmiştir)
lisan : dil
lisan-ı Arap : Arap dili, Arapça
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
malûm : bilinen
mâruf : bilenen, tanınan
mâzur : mazeretli, özür sahibi
merdut : reddedilen ve yapılması yasaklanan iş ve davranışlar
meziyet : üstün özellik
mucip : gerektiren; sebep, vesile
mürekkebat : birleşikler; parçalardan oluşmuş bütünler
müsellemat-ı diniye : dinin kabul görmüş ve uygulanması zorunlu kaideleri, temelleri
nefis : bir kimsenin veya varlığın kendisi
satvet : güçlülük, ezici güç
Semâvî : semâya ait, İlâhî; Allah’ın istediği maksatlar, gayeler
sual : soru
şehadet : şahitlik, tanıklık
şehâmet : cesaret, yücelik ve kahramanlık edâsı
şeytanî : şeytana ait
tafsilen : ayrıntılı olarak
tasarrufat : tasarruflar; yapılan iş ve uygulamalar
tebliğ : bildirme, duyurma
vecih : şekil, yön
vücub-u vücud ve vahdet : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu ve birliği
zaruriyat : hükümleri açık ve dinen yerine getirilmesi zorunlu meseleler, emirler, yasaklar
zerrat : zerreler, atomlar
zulmet : karanlık
Yükleniyor...