Bu ise ıztırâbât-ı ruhiye ve teşevvüşat-ı akliyeye sebep olur. Bu da ruhları ve akılları firar ettirmekle Vâcibü’l-Vücuda iltica etmeye mecbur eder. Zira her müşkülât Onun kudretiyle hallolur. Ve açılmaz düğümler Onun iradesiyle açılır. Ve kalbler Onun zikriyle mutmain olur. Bu hakikati şöyle bir muvazeneyle izah edeceğim. Şöyle ki:

Mevcudatın fâili, yani eşyavücuda getiren, ya vacip ve vahiddir veyahut da mümkün ve kesirdir. Fâil vacip ve vahid olduğu takdirde, ne külfet var, ne de garabet var. Olsa bile vehmî olur. Esbaba isnad edildiği takdirde, külfet ve garabet vehmîlikten çıkar, kat’î ve hakikî bir şekilde tahakkuk eder. Çünkü, kusur ve zâfiyetten hâli olmayan esbab-ı kesireden hiçbir sebep, bir müsebbebi omuzuna kaldıramaz. Ve birşeyin icadında gayr-ı mütenahî esbabın iştiraki lâzımdır. Meselâ, balarısı herşeyle alâkadar olduğundan, eğer icadı esbaba isnad edilirse, semâvat ve arzın iştirakleri lâzımdır.

Maahaza, kesretin vahidden suduru, vâhidin kesretten sudûru kadar zahmet değildir, daha kolaydır. Meselâ, bir kumandanın efrad-ı kesireye verdiği intizam ve yaptırdığı işleri, o efrad-ı kesire, kendi başlarına büyük bir müşkilâttan sonra yapabilirler. Maahaza, icadın esbaba isnadında lâyüad külfet, garabet olmakla beraber, pek çok muhâlâta zemin teşkil ediyor.

1. Herbir zerrede Vâcibü’l-Vücudun sıfatlarının farzı lâzımdır.

2. Ulûhiyette gayr-ı mütenahi şeriklerin iştiraki lâzım gelir.

3. Herbir zerrenin hem hâkim, hem mahkûm olması lâzım gelir: kubbeli binalarda birbirine dayanmakla düşmekten kurtulan taşlar gibi.

4. Şuur, irade ve kudret gibi sıfatların her zerrede bulunması lâzım gelir. Çünkü, hüsn-ü san’at bu sıfatları iktiza eder. Şu hakikati izah için birkaç misal söyleyeceğiz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Katrenin Zeyli / Sonraki Risale: Zeylû'l-Hubâb
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar olmak : alâkalı, ilgili olmak
arz : yeryüzü
efrad-ı kesire : çok sayıdaki kişiler
esbab : sebepler
esbab-ı kesire : çok sayıda sebepler
eşya : varlıklar
fâil : işi yapan, özne
farz : var sayma
firar ettirmek : kaçırmak
garabet : gariplik; aklı şaşırtan durum
gayr-ı mütenahî : sonu olmayan, sonsuz
hakikat : herbir şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti
hakikî : gerçek
hâkim : hükmeden, idaresi altında tutan
hâli : uzak, boş
hüsn-ü san’at : san’at güzelliği
ıztırâbât-ı ruhiye : ruhun duyduğu ıstıraplar, azaplar, sıkıntılar
icad : var etme, yapma
iktiza etmek : gerektirmek
iltica etmek : sığınmak
intizam : disiplin, düzen
irade : dileme, tercih
isnad : dayandırma
iştirak : ortaklık, katılım
izah etmek : açıklamak
kat’î : kesin
kesir : çok
kesret : çokluk
kudret : güç, iktidar
külfet : güçlük, zorluk
lâyüad : sayısız
lâzım gelmek : gerekli olmak
maahaza : bununla birlikte
mahkûm : birinin hükmü altında olmak
mecbur etmek : zorlamak
mevcudat : varlıklar
muhâlât : olması imkânsız olan, akla uzak olan şeyler
mutmain : içi rahat, müsterih, şüphesi kalmamış
muvazene : karşılaştırma
mümkün : varlığı ve yokluğu eşit olan; varlığı zorunlu olmayan
müsebbeb : sonuç, sebebin ortaya çıkardığı netice
müşkülât : zorluklar
semâvat : gökler
sıfat : özellik
sudur : ortaya çıkma
şerik : ortak
şuur : bilinç
tahakkuk etmek : gerçekleşmek
teşevvüşat-ı akliye : akılın karmakarışık olması, bulanması
teşkil etmek : meydana getirmek, oluşturmak
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, İlâhlık
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
vacip : varlığı zorunlu olan
vahid : bir olan
vehmî : gerçekte olmayıp var sanılan kuruntu
vücuda getiren : var eden
zâfiyet : zayıflık, güçsüzlük
zerre : en küçük madde parçası; atom
zikir : Allah’ı çokça anma
Yükleniyor...