Birinci kelâm: اِنِّى لَسْتُ مَالِكِى Ben kendime mâlik değilim. Ancak mâlikim kâinatın mâlikidir. Fakat kendime mâlik nazarıyla bakıyorum ki, Mâlik-i Hakikînin sıfâtını ve sıfatların bir derece mâhiyetini ve hududunu bileyim. Evet, mevhum, mütenahi hududumla Mâlik-i Hakikînin sıfatlarının bir cihette gayr-ı mütenahi hududunu bildim.

İkinci kelâm: اَلْمَوْتُ حَقٌّ Ölüm haktır. Evet, bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküp etmiş; kısa bir zamanda tevafukları, içtimaları varsa da iftirakları ve dağılmaları her vakit melhuzdur.

Üçüncü kelâm: رَبِّى وَاحِدٌ Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.

Dördüncü kelâm: اَنَا ile tâbir edilen benlik, yani kendisine bir vücut, bir kıymet vermektir ki, bu ene, Cenâb-ı Hakkın sıfâtını, şuûnatını bilmek için bir santral ve bir vahid-i kıyasîdir.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Lâsiyyemalar / Sonraki Risale: Katrenin Zeyli
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azîm : büyük
câmiiyet : geniş kapsamlı oluş
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön
elem : acı, keder
ene : ben, benlik
erbab : rabler, bâtıl ilâhlar
esbab : sebepler
eşya : varlıklar
firdevsî : Cennet gibi
gayr-ı mütenahi : sınırsız, sonsuz
hak : doğru, gerçek
hâlet : durum, hal
hudud : sınır
içtima : toplanma, bir araya gelme
iftirak : ayrılma, dağılma
kelâm : söz, ifade
mâhiyet : herbir şeyin neden ibâret olduğu, esası, hakikati
Mâlik-i Hakikî : herşeyin gerçek sahibi olan Allah
melhuz : düşünülen; ihtimal dahilinde tutulan
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mütehalif : birbirinden farklı
mütenahi : sona eren, biten
Rab : tanrı; terbiye edici; ihtiyaçları verip tehlikelerden koruyan; herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
Rabb-i Rahîm : her bir varlığa merhamet ve şefkat gösteren ve her şeyi terbiye ve idare eden Allah
Rabb-i Vâhid : tek ve eşsiz olan Allah, bir olan Allah
saadet : mutluluk
sıfât : sıfatlar, nitelikler
sıfat : söz, nitelik
şuûnat : Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden yüce Zâtına ait mukaddes özellikler
tâbir etmek : ifade etmek, adlandırmak
teessür : üzüntü, kederlenme, etkilenme
terekküp etmek : birleşmek, bir araya gelmek
teslimiyet : bağlılık, kendini Allah’ın iradesine bırakma
tevafuk : uygunluk; uyum
tevehhüm edilen : sanılan, asılsız olduğu halde kabul edilen
vahid-i kıyasî : ölçü birimi
vaziyet : durum, hâl
vücut : varlık
yed-i kudret : Allah’ın kudret eli
Yükleniyor...