Evet, sahife-i arzda pek garip, hakîmâne bir icad görünüyor. Bu görünen icadın gösterdiği kuvvet ve faaliyeti görmek istersen, şu gelen fıkralara dikkat et

1. O icad fiili, pek azîm ve geniş bir sehavet-i mutlakadan geliyor.

2. Bir suhulet-i mutlaka ile bir kuvvet-i mutlakadan çıkıyor.

3. Mutlak bir intizamla, sür’at-i mutlakada meydana geliyor.

4. Mevzun ve mizanlı olarak bir vüs’at-i mutlakada bulunuyor.

5. Güzel bir eser-i san’at olmakla beraber, mutlak bir ucuzlukta görünüyor.

6. Taallûk ettiği şeyler pek karışık olmakla beraber, büyük bir imtiyaz-ı mutlak ve adem-i iltibasla yapılıyor.

7. Mahall-i taallûku gayr-ı mütenahi olmakla beraber, eserlerinde çirkinlik görünmez, ahsen şekilde husule gelir.

8. Efrad ve envâ arasında, bu’d-u mutlak ile beraber, tevafuk-u mutlak var.

Arkadaş! Bu fıkraların herbirisi tek başına da o sikkeyi izhar etmeye kâfidir.

Bakınız, en harika bir sehavetle en harika bir hüsn-ü san’at, muhit bir kudretin hassasıdır.

Ve intizamla beraber harika bir suhulet, hiçbir şeyden âciz olmayan muhit bir ilim sahibine mahsustur.

Tartılmış gibi gayet mizanlı olmakla beraber, mu’cizâne bir sür’at-i mutlaka, herşeyi emrine ve kudretine teshir eden Zâta mahsustur.

Nevilerin pek dağınık bulunmasından, pek geniş bir tasarrrufla harika bir hüsn-ü san’at, ilim ve kudretiyle herşeyin yanında bulunan Zâta hastır.

Kesret ve mebzuliyetle beraber her ferdin san’at itibarıyla kıymettar olması, sonsuz bir zenginlikle gayr-ı mütenahi hazinelere malik olan Zâta mahsustur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz olmak : güçsüz, zayıf
adem-i iltibas : herhangi bir karıştırma hâlinin olmaması
ahsen : en güzel
azîm : büyük
bu’d-u mutlak : sınırsız uzaklık
efrad : fertler, bireyler
envâ : neviler, türler
eser-i san'at : san’at eseri
ferd : kişi, birey
fıkra : bölüm, kısım
gayet : son derece
gayr-ı mütenahi : sonu olmayan, sonsuz
hakîmâne : hikmetle; bir maksat ve faydaya yönelik olarak, anlamlı ve tam yerli yerinde
has : özgü, mahsus
hassa : nitelik, özellik
husule gelmek : meydana gelmek
hüsn-ü san’at : san’at güzelliği
icad : var etme, yaratma
imtiyaz-ı mutlak : varlıklar arasında tam ve kusursuz ayırımın olması
intizam : düzen, tertip
itibarıyla : bakımından, özelliğiyle
izhar etmek : açıklamak, göstermek
kâfi olmak : yeterli olmak
kesret : çokluk
kıymettar olmak : kıymetli, değerli olmak
kudret : Allah’ın güç, kudret ve iktidarı
kuvvet-i mutlaka : sınırsız, tam güç, kuvvet
mahall-i taallûk : bağlantılı ve ilgili olduğu yer, bölge
mahsus : has, özgü
mâlik olan : sahip olan
mebzuliyet : bolluk, ucuzluk
mevzun : ölçülü
mizan : ölçü, denge
mu’cizâne : mu’cizeli bir şekilde
muhit : kapsayıcı, herşeyi kuşatan
mutlak : kayıtsız, sınırsız
müteselsil : zincirleme, peş peşe
nevi : çeşit, tür
sahife-i arz : yeryüzü sayfası; bir kitabın sayfasını andıran yeryüzü
sehavet : cömertlik
sehavet-i mutlaka : tam bir cömertlik; sınırsız, şartsız cömertlik
sikke : damga
suhulet : kolaylık
suhulet-i mutlaka : sınırsız, tam bir kolaylık
sür’at-i mutlaka : sınırsız hız
taallûk etmek : bağlantılı olmak
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
teshir etmek : boyun eğdirmek
tevafuk-u mutlak : sınırsız uyum, uygunluk
vüs'at-i mutlaka : sınırsız genişlik
Zât : Allah (c.c.)
Yükleniyor...