Arkadaş! Ulûhiyet, risalet, ahiret, kâinat arasında hakikatte telâzum vardır. Yani, bunlardan birisinin vücut ve sübutu, ötekisinin de vücut ve sübutunu istilzam eder. Birisine iman, ötekisine de imanı icab ettirir.

Evet, meselâ, herbir kelimesi bir kitabı ve herbir harfi bir satırı içerisinde tutan bir kitabın, kâtipsiz vücudu mümkün değildir. Kâinat kitabı da Nakkaş-ı Ezelînin vücub-u vücuduna bağlıdır. Sarhoş olmayanlar, ancak Nakkaş-ı Ezelîye iman etmekle kitab-ı kâinata şahit olabilirler.

Ve keza, pek çok san’at harikalarına ve nakış ve ziynetlerin garaibine müştemil olan bir binanın bâni ve sânisiz vücudu mümkün olmadığı gibi, bu âlemin vücudu da Sâniin vücuduna tâbidir. Dalâlet sarhoşluğuyla sarhoş olmayanlar, onu bunsuz tasdik edemezler.

Ve keza, deniz ve nehirlerin yüzünde, şemsin aksini gösteren kabarcıklardaki güneşin parıltısı, şemsin vücudunu inkâr etmekle mümkün olmadığı gibi, aklı bozuk olmayanlar için, kemâl-i intizamla tahavvül ve teceddüd eden şu kâinatın şuhudu, Bâni ve Sâniin vücub-u vücudunun tasdikiyle olabilir. Çünkü, şu muhteşem kâinatı meşiet ve hikmetiyle tesis ve kaza ve kaderinin düsturlarıyla tafsil ve âdetinin kanunlarıyla tanzim ve inayet ve rahmetinin namuslarıyla tezyin ve esmâ ve sıfâtının cilveleriyle tenvir eden, ancak ve ancak Bâni ve Sânidir.

Evet, Hâlık-ı Vâhid kabul edilmediği takdirde, kâinatın zerrat ve mürekkebatı adedince sonsuz ilâhların kabulüne mecburiyet hasıl olur. Ve aynı zamanda, herbir ilâhın şu kâinatı halk etmeye kàdir olması lâzımdır. Çünkü, zîhayatın herbir cüz’îsi, zevilhayatın küllüne, yani umumuna bir fihristedir. Cüz’îyi halk eden, küllîyi de halk etmeye kàdir olmalıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adet : sayı, miktar
âdet : usul, kàide, kural
akis : yansıma
Bâni : bina eden, kuran; bütün varlıkları bina eden ve yaratan Allah
cilve : görüntü, akis; yansıma
dalâlet : sapkınlık, doğru yoldan sapma
düstur : kural, kanun
esmâ : isimler
garaib : şaşkınlık ve hayret verici şeyler
hakikatte : gerçekte, aslında
Hâlık-ı Vâhid : bir ve tek olan ve her şeyin yaratıcısı Allah
halk etmek : yaratmak
hasıl olmak : meydana gelmek
hikmet : her şeyi bir fayda ve gayeye sevk edip yerli yerine yerleştirme sıfatı, niteliği
icab etmek : gerektirmek
ilâh : tanrı
inayet : Allah’tan gelen yardım, ihsan, iyilik
istilzam etmek : gerektirmek
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kàdir olmak : güç ve iktidar sahibi olmak
kanun : tabiat olaylarının bağlı olduğu İlâhî disiplin
kâtip : yazan, yazıcı
kaza : olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması
kemâl-i intizam : kusursuz mükemmel düzen
keza : bunun gibi
kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
meşiet : irade, dileme
muhteşem : ihtişamlı, göz kamaştırıcı, görkemli
mürekkebat : bir bütünü oluşturan parçalar; bileşikler
müştemil olmak : içine almak, sarmak
nakış : işleme, süsleme
Nakkaş-ı Ezelî : herşeyi san’atlı ve nakışlı bir şekilde işleyen, varlığı ezelî olan Allah
namus : şeriat, maddî mânevî bütün ölçü ve keyfiyetleri düzen altına alan kalıp, kural
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
risalet : elçilik, peygamberlik
Sâni : san’atkâr, san’atla iş yapan; herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah
sıfât : sıfatlar
sübut : sabit olma, kesin olarak var olma
şahit olmak : tanık olmak; görmek
şems : güneş
şuhud : görme, müşâhede etme
tâbi : bir şeye bağlı olan
tafsil : açıklama, ayrıntılarıyla anlatma
tahavvül etmek : değişmek, dönüşmek
tanzim : düzenleme, düzene koyma
tasdik : doğrulama, onaylama
teceddüd etmek : tazelenmek, yenilenmek
telâzum : karşılıklı gerektirme, birbirini gerekli kılma
tenvir etmek : aydınlatmak
tesis : kurma, yerleştirme
tezyin : süsleme
ulûhiyet : Cenâb-ı Allah’ın ilâhlığı
vücub-u vücud : varlığının zorunlu oluşu ve var olmak için bir sebebe ihtiyacının olmayışı
vücut : varlık, var olma
zerrat : zerreler, atomlar
zîhayat : canlı, hayat sahibi
ziynet : süs
Yükleniyor...