Aziz arkadaş! “İman-ı billâh” ile “âhiret imanı” arasındaki telâzuma geldik. Hazır ol, dinle: Bir sultan, itaat edenlere mükâfat ve isyan edenlere de mücazat etmezse, saltanatı inhidama yüz çevirir. Ve keza, bir sultanın sağında lütuf ve merhamet ve solunda kahr ve terbiye lâzımdır. Mükâfat, merhametin iktizasıdır. Terbiye de mücâzâtı ister. Mükâfat ve mücâzat menzilleri âhirettir.

Ve keza, yüksek bir hikmet ve adalet sahibi olan bir sultan, saltanatının şanını kusurdan saklamak üzere, kendisine iltica edenleri taltif ve hâkimiyetinin haşmetini göstermek için milletinin hukukunu muhafaza eder. Bu cihetlerin mühim bir kısmı âhirette olur.

Ve keza, lebâleb dolu hazinelere mâlik ve sehavet-i mutlakaya sahip olan bir sultan için umumî ve daimî bir dâr-ı ziyafet lâzımdır. Ve ayrı ayrı ihtiyaç sahiplerinin devam ve bekàlarını ister. Bu da ancak âhirette olur.

Ve keza, bir cemâl sahibi, dâima hüsün ve cemâlini görmek ve göstermek ister. Bu ise âhiretin vücudunu ister. Çünkü daimî bir cemâl, zâil ve muvakkat bir müştaka râzı olmaz, onun da devamını ister. Bu da âhireti ister.

Ve keza, yardım isteyenlere yardım ve dua edenlere cevap vermek hususunda, pek rahîmâne bir şefkat sahibi olan bir sultan—ki ednâ bir mahlûkun ednâ bir isteğini derhal yapar, verir—elbette bütün mahlûkatın en büyük bir ihtiyacını kemâl-i suhuletle yapar. Böyle umumî ve en mühim bir ihtiyaç ancak âhirettir.

Ve keza, icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek harika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken, milletinin içtimâları için yalnız dar bir misafirhane yapılmış; dâimî olarak milleti istiâb edemez, daima dolar boşalır. Ve bir imtihan meydanı var; her vakit değişir, tebeddül eder. Ve sultanın bazı âsâr-ı san’atına ve ihsanatına bazı nümuneler göstermek için meclisleri var; zaman zaman tahavvül eder. Bu vaziyet, bu dar menzil ve meydan ve meşherden sonra daimî bir menzil, sabit saraylar, açık hazineler bulunup ve sakinleri sabit ve daimî kalacaklarına bilbedâhe delâlet eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adalet : her hak sahibine hakkını tam ve eksiksiz verme, zâlimden mazlumun hakkını alma sıfatı
âhiret : öbür dünya, öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
âsâr-ı san'at : san’at eserleri
aziz : çok değerli
bekà : sürekli şekilde var olma
cemâl : güzellik
cihet : taraf
daimî : devamlı
dâr-ı ziyafet : ziyafet yurdu
derhal : hemen
ednâ : en basit, küçük
hâkimiyet : egemenlik, hüküm ve idare altına alma
haşmet : büyüklük, görkem
hikmet : Allah’ın her bir varlığı bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratma sıfatı, niteliği
hukuk : haklar
husus : mevzu, konu
hüsün : güzellik
icraat : faaliyet, uygulama
içtimâ : toplanma
ihtişam : haşmetlilik, heybetlilik
iktiza etmek : gerektirmek, zorunlu kılmak
iltica etmek : sığınmak
iman-ı billâh : Allah’a iman
inhidam : yıkılma
istiâb etmek : içine almak, içine sığdırmak, kapsamak
itaat etmek : emre uymak, boyun eğmek
kahr : Allah’ın üstünlük ve azap verici vasıflarının tecellîsi
kemâl-i suhulet : tam ve eksiksiz bir kolaylık, kolayca
keza : bunun gibi
lebâleb : dop dolu
lütuf : iyilik, ikram, bağış
mahlûk : varlık
mahlûkat : yaratıklar, yaratılanlar
mâlik : sahip
menzil : yer, mekân
merhamet : şefkat etme
muhafaza etmek : korumak
muvakkat : geçici
mücazat etmek : cezalandırmak
mücâzât : cezalandırma
mühim : önemli
mükâfat : ödüllendirme
müştak : arzulu, çok istekli; insan
rahîmâne : çok merhametli ve şefkatli bir şekilde
saltanat : hakimiyet, egemenlik
sehâvet-i mutlaka : her yeri kaplayan, kusursuz ve sınırsız cömertlik
şân : yüksek makam
şefkat : merhamet
taltif : iyilik ve güzellikle muamele etmek
tebeddül etmek : başkalaşmak, değişmek
telâzum : karşılıklı gerektirme, birbirini gerekli kılma
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
umumî : genel, herkese ait
vücud : varlık
zâil : yok olup gidici, geçici
Yükleniyor...