İnsan bu keramete, bu şerefe nail olduğu halde, kendisini başıboş ve gayr-ı mes’ul zannetmesin. Onun da divan-ı muhasebatta pek karışık hesapları vardır. Ondan kurtulduktan sonra, müstehak olduğu yere gidecektir.

Evet, Kudret-i ezeliyeye nisbetle, ölümden sonra haşrin gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi gibidir. Evet, nebatat gibi insanın da bir güzü, bir de baharı vardır. Evet, geçmiş zamanda vukua gelmiş olan mu’cizat-ı kudret, Sâniin bütün imkânat-ı istikbaliyeye kadir olduğuna kat’î şahit ve burhanlardır.

Ve keza, bu âlemin mâliki, kendi kudretine pek kolay ve pek ehven ve ibâdına fevkalâde mühim ve pek şedidü’l-ihtiyaç olan haşrin tekrar be tekrar vaadinde bulunmuştur. Malûmdur ki, hulfül-vaad, kudretin izzetine, rububiyetin merhametine zıttır. Zira, vaadin hilâfını yapmak, cehlin veya aczin alâmetidir. Bu ise, Kadîr-i Mutlak, Hakîm-i Mutlak olan zâta muhaldir.

Maahaza, insanların haşri nebatatın haşri gibidir. Bunu gören onu nasıl inkâr eder? Haşrin icadına olan vaadi ise, bütün enbiyanın tevatürüyle ve büyük insanların icmâıyla sabit olduğu gibi Kur’ân-ı Kerîmin lisanıyla da sabittir. Ezcümle;

اَللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَرَيْبَ فِيهِ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللهِ حَدِيثًا 1

olan âyet-i kerime, büyük bir şiddet ve kuvvetle haşrin icadına söz veriyor. Fakat, bazı insan pek nankördür ki, bütün mevcudat, sıdkına ve hak olduğuna delâlet ettiği o Mâlikü’l-Mülkün sözlerini tasdik etmez, kendi hezeyanına ve ahmaklığına itimat eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. And olsun ki, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde O sizi kabirlerinizden toplayıp diriltecektir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?” Nisâ Sûresi, 4:87.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
alâmet : belirti
âlem : kâinat
âyet-i kerime : Kur’ân'da geçen her bir cümle
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cehil : cahillik
divan-ı muhasebat : insanların sorgulanıp hesaba çekileceği yüksek makam; mahşerdeki hesap
ehven : daha kolay
enbiya : nebiler, peygamberler
ezcümle : meselâ, örneğin
fevkalâde : olağanüstü
gayr-ı mes’ul : mes’ul olmayan, sorumlu tutulmayan
güz : sonbahar
hak : doğru, gerçek
Hakîm-i Mutlak : herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah
haşir : öldükten sonra yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hilâf : ters, zıt
hulfül-vaad : sözünden dönme
ibâd : kullar
icad : var etme, vücuda getirme
icmâ : fikir birliği, aynı görüşte birleşme
imkânat-ı istikbaliye : geleceğe ait imkânlar, olması mümkün olan ihtimaller
inkâr : reddetme
izzet : üstünlük, yücelik
kadir : her şeye gücü yeten
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
kat'î : kesin, şüphesiz
keza : bunun gibi
kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
Kudret-i ezeliye : ezelî olan Allah’ın kudreti, güç ve kuvveti
lisan : dil
maahaza : bununla birlikte
mâlik : sahip
malûm : bilinen, belli
merhamet : acıma, şefkat
mevcudat : varlıklar, yaratılanlar
mu’cizat-ı kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarının mu’cizeleri
muhal : imkânsız
mühim : önemli
müstehak olmak : lâyık olmak, hak etmek
nebatat : bitkiler
nisbet : kıyas, oran
rububiyet : herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri verme, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma
Sâni : herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
sıdk : doğruluk
şedidü’l-ihtiyaç : şiddetli ihtiyaç
tevatür : yalanda birleşmeleri imkânsız olan insanların verdiği doğru ve kesin haber
vaad : söz verme
vukua gelmek : gerçekleşmek
zira : çünkü
Yükleniyor...