Ve keza, bu âlemde pek ihtişamlı bir rububiyet âsârıyla şâşaalı bir saltanatın şuâları görünmektedir. Evet, görüyoruz ki, koca arz, sekenesiyle beraber, ehlî, zelil, mutî bir hayvan gibi o rububiyetin emri altında beslenir. Güzde ölmesi, baharda dirilmesi ve bir Mevlevî gibi raks ve hareketi ve sair bütün işleri o emre tâbi olduğu gibi, şemsin de seyyaratıyla tanzim ve teshiri ve sair vaziyetleri o emre bağlıdır. Halbuki, azametli şu rububiyet-i sermediye ve bu saltanat-ı ebediye şöyle zayıf, zâil, muvakkat temeller ve esaslar üzerine bina edilemez. Ve bu mütebeddil, belâlı, kederli, fâni dünya üzerine kaim olamaz. Ancak, bu dünya o azametli rububiyetin pek azîm ve geniş dairesi içinde insanları tecrübe ve imtihan, kudretin mu’cizelerini teşhir ve ilân için kurulmuş muvakkat bir menzildir ki, tahrip edilip pek muazzam, geniş, ebedî ve bâki bir âleme cüz olmak için tebdil edilecektir. Binaenaleyh, bu tebeddülât ma’razı olan âlemin Sânii için, diğer tagayyürsüz, sabit bir âlemin vücudu zarurîdir.

Maahaza, zahirden hakikate geçen ervah-ı neyyire ashabı ve kulûb-u münevvere aktabı ve ukul-ü nuraniye erbabı ve kurb-u huzur-u İlâhîde dahil olanlar, o Zât-ı Zülcelâlin, mutîler için bir dâr-ı mükâfat ve âsiler için bir dâr-ı mücâzat ihzar ettiğini ve pek metin vaadlerle şedit tehditleri olduğunu kat’î ihbar ediyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya, evren
arz : dünya
âsâr : eserler
âsi : isyan eden
azametli : büyük, büyük heybet sahibi
azîm : büyük
bâki : devamlı, kalıcı
bina edilmek : kurulmak
binaenaleyh : bundan dolayı
cüz : parça
dahil olmak : katılmak
dâr-ı mücâzat : ceza yeri
dâr-ı mükâfat : mükâfat, ödül yeri
delâlet etmek : göstermek, işaret etmek
ebedî : sonsuz
ehlî : evcil
ervah-ı neyyire ashabı : nurlu ruh sahipleri; manevî âlemlerdeki nurlara ulaşan büyük zâtlar
esas : temel
fâni : geçici
güz : sonbahar
hakikat : her şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti
hezeyan : boş söz, saçmalama
ihbar etmek : haber vermek
ihtişamlı : haşmetli, heybetli
ihzar etmek : hazırlamak
itimat etmek : güvenmek
kaim olmak : varlığı devam etmek, ayakta durmak
kat'î : kesin
keza : bunun gibi
kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
kulûb-u münevvere aktabı : kalp aracılığıyla nurlara ulaşan ve manevî bir kutup hâline gelen insanlar
kurb-u huzur-u İlâhî : İlâhî yakınlığa ulaşma makamı
ma’raz : bir şeylerin sergilendiği yer
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
Mâlikü'l-Mülk : herşeyin gerçek sahibi olan Allah
menzil : durak, oturulan yer, mekân
metin : sağlam
Mevlevî : Mevlevîlik tarikatına mensup kimse
muazzam : azametli, çok büyük
mutî : itaat eden, emre uyan
muvakkat : geçici
mütebeddil : değişken
raks ve hareket : oynama, düzenli bir şekilde hareket etme
rububiyet : Allah’ın bütün varlıklar üzerindeki malikiyet ve egemenliği, her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran terbiyesi
rububiyet-i sermediye : Allah’ın bütün varlıklar üzerindeki kesintisiz mâlikiyet ve egemenliği ve her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran kesintisiz terbiyesi
sair : başka
saltanat : egemenlik, hâkimiyet
saltanat-ı ebediye : sonsuz hakimiyet; Allah’ın sonsuz egemenliği, hâkimiyeti
Sâni : herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
sekene : sakinler, ikamet edenler
seyyarat : gezegenler
şâşaalı : gösterişli, göz alıcı
şedit : şiddetli
şems : güneş
şuâ : ışık hüzmesi, ışın
tâbi olmak : uymak
tagayyürsüz : değişmeyen, sabit
tahrip etmek : bozmak
tanzim : düzenleme
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
tebdil etmek : değiştirmek
tebeddülât : değişimler
teshir : boyun eğdirme, itaat ettirilme
teşhir : sergileme
ukul-ü nuraniye erbabı : nuranî akıl sahipleri; akıl yoluyla manevî hakikatlerin nuruna ulaşan kişiler
vaad : verilen söz
vaziyet : durum
vücud : varlık
zahir : dış görünüş
zâil : gelip gidici
zarurî : zorunlu
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi olan yüce Zât, Allah
zelil : aşağı, alçak
Yükleniyor...