Malûmdur ki, vaadleri ifa etmemek bir züldür. Hâlık-ı Âlem züll ve zilletlerden münezzehtir. Ve aynı zamanda, o hakikati ihbar eden ehl-i hakikat ve enbiya ve evliya ve asfiya cemaatlerine kâinat bütün âyâtıyla, kelimatıyla, zâhir olarak ihbarlarını teyid ve takviye ediyor. Ey insan! Bu haberden daha doğru bir haber ve bu sözden daha doğru bir söz var mıdır?

Ve keza, bu âlemin mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i âhiretin büyük meydanının çok misallerini, nümunelerini her vakit gösteriyor.

Ezcümle: Bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır. Evet, altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kemâ fi’s-sâbık inşa ve iâde etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan kudret, semâvat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır? Evet, haşr-i nebatîde kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri, birlikte, bilâhalt ve bilâgalat, kısa bir zamanda eski yazılarını iâde eden bir kudrete tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşa! İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur’ân’la emrettiği,

فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللهِ كَيْفَ يُحْىِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۤ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْىِ الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ 1

âyet-i kerimesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahatle şehadet ediyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O herşeye hakkıyla kàdirdir.” Rum Sûresi, 30:50.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Reşhalar / Sonraki Risale: Katre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
âlem-i âhiret : öldükten sonraki hayat, âhiret âlemi
arz : dünya
asfiya : Hz. Peygamber yolundan giden ilim ve takvâ sahibi velî kullar
âyât : âyetler, deliller
aziz : çok değerli, izzetli
bilâgalat : hatasız, yanlışsız
bilâhalt : karıştırmadan
cemaat : topluluk
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
ehl-i hakikat : hakikat ehli; hakikatlere ulaşan veya ulaşmayı temel alanlar
enbiya : nebiler, peygamberler
evliya : Allah’ın sevgili kulları, veliler
ezcümle : meselâ, örneğin
galatız : hatasız, yanlışsız
hakikat : her şeyin aslı ve esası, gerçek mahiyeti
Hâlık-ı Âlem : bütün evreni ve varlık âlemini yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
haltsız : karıştırmaksızın
hâşa : asla öyle değil
haşir : öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
haşr-i insanî : insanın öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzuruna getirilmesi
haşr-i nebatî : bitkilerin öldükten sonra her baharda yeniden yaratılması
ifa etmek : yerine getirmek
ihbar : haber verme
inşa etmek : bina etmek, yapmak
kelimat : kelimeler
kemâ fi’s-sâbık : aynen eskisi gibi
keza : bunun gibi
kudret : güç, iktidar; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve muktedir olan iktidarı
lisan-ı Kur'ân : Kur’ân dili ve lisanı
malûm : bilinen
misal : benzer
mutasarrıf : mülkünde dilediği gibi tasarruf eden
muvakkat : geçici
münezzeh : arınmış, temiz
nazaran : bakarak, –göre
nebatat : bitkiler
nebatî : bitkisel
nümune : örnek
sarahatle : açık bir şekilde
satıh : yüzey
semâvat : gökler
şehadet etmek : şahid olmak
şuûnat : hâller, durumlar, işler
takviye : güçlendirme, destekleme
tasarrufat : tasarruflar, herşeyi dilediği gibi kullanma ve yönetmeye dair işler
teyid : doğrulama
vaad : verilen söz
zâhir : açık, görünür
zillet : alçaklık, aşağılık
zül : alçaklık
Yükleniyor...