Metindeki Lügatları



Lügat Listesi
Lügatler :
Alîm : herşeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah
Basîr : herşeyi gören Allah
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cemâl : sonsuz güzellik
cemî : bütün
Ehad : her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen Allah
esbab : sebepler
adem-i kifayet : yetersizlik
ahsen-i mahlukat : yaratıkların en güzeli
aktar : her taraf
alel'amyâ : körü körüne
âlem : kâinat
âmâl : emeller, arzular
aşk-ı İlâhî : İlâhî aşk, Allah’a duyulan aşk derecesindeki sevgi
bast : genişletme
beliyyât : belâlar
burhan-ı azîm : büyük, güçlü delil
burhan-ı enfüsî : iç dairede, kalp ve beden dairesinde olan delil
cezb : çekme
cezbe : çekilme gücü
ciğer-şikâfe : ciğer parçalayan, çok acı veren
dağdağa-i hayat : hayatın sıkıntıları
dehşet : korku, ürkme
eşref : en şerefli
fıtrat : yaratılış, mizaç
hakikat-ı nefsü’l-emriye : özde var olan gerçek
hakikat-i câzibedar : çekici gerçek, asıl esas
hâlet-i cehennem-nümûn : Cehenneme benzer bir hâl
hassa-i münhasıra : birşeye ait özellik
havale etmek : bir işi başkasına bırakmak
havf : korku
hikmet : gaye, fayda ve san’ata riayet etme, uyma
hükümfermâlık : hüküm sürme
incizap : çekilme
intizam : düzenlilik
intizam-ı kâmil-i kâinat : kâinattaki mükemmel intizam, düzenlilik
istidâdât-ı gayr-ı mahdude-i insaniye : insanın sınır koyulmamış istidatları, yetenekleri
istilzam etme : gerektirme
iştiyak : çok arzu ve istek
itikad etmek : inanmak
kalb-i beşer : insan kalbi
kat'î : kesin bir şekilde
kudret : güç, iktidar
mârifet : Allah’ı bilmek, tanımak
mârifet-i Sâni : Allah’ı bilme ve tanıma
mârifet-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi Allah’ı bilme, tanıma
musibet : belâ, dert, felâket
muzaaf : katmerli, kat kat
mürekkep : –den oluşmuş, birleşik
mütenasip : uygun
müyûl-ü müteşâibeye : çeşitli dallara ayrılmış arzular, çeşitli meyiller
müzâhemet : sıkışma, birbirine çıkıntı verme
neşr-i hayat : hayat yayma
nizam-ı âlem : âlemin, kâinatın düzeni
nizam-ı ekmel : en mükemmel ve eksiksiz düzen
nokta-i istimdad : yardım isteme noktası
nokta-i istinad : dayanak noktası
nükte : ince anlam
ruh-u insaniyet : insan ruhu
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
sevk etmek : yönlendirmek
şehadet : şahitlik etme
tecellî : yansıma
temdid : uzatma
tevahhuş : korkma, ürküntü
ukde-i hayatiye : hayat düğümü
vicdan : insanın içinde bulunan ve iyiyi kötüden ayırabilen his
yegâne : tek, eşsiz
ziyade : fazla
evsaf : vasıflar, nitelikler
evsâf-ı celâliye : Cenâb-ı Allah’ın haşmetine ait vasıfları, nitelikleri
evsaf-ı cemâliye ve kemâliye : Cenab-ı Allah’ın güzelliğine ve mükemmelliğine ait vasıfları, nitelikleri
evsâf-ı cemâliye : Cenâb-ı Allah’ın güzelliğine ait vasıfları
Ezelî : başlangıcı olmayan sonsuz
fer’ : dal
Ferd : Vâhid ve Ehad; birliği bütün varlık âlemini kuşattığı gibi her bir varlıkta da görülen Allah
feyz-i kemâl : olgunluğun feyzi, mükemmelliği yansıması
Hayy : gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah
hüsn-ü cemâl : her açıdan güzellik
hüsün : güzellik
icab : zorunlu olarak gerektirme
icad : var etme, vücuda getirme
ihsan : bağış, lütuf, ikram
ihtifâ etmek : gizlenmek
istidatsızlık : kabiliyetsizlik
istitar etmek : örtünmek, saklanmak
izzet : üstünlük, yücelik
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kayyum : Allah’ın varlığı ve herşeyi her an ayakta tutma sıfatı
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
lâyühad : hadsiz
levâzımat : gerekli olan şeyler
maddiyat : maddi şeyler
mâhiyât-i mümkine : varlıkları mümkün olan şeylerin özleri
mahiyet-i maddiyat : maddiyatın öz niteliği
masnu : san’at eseri
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten yüce, kutsal
mukarrer : kesinlik kazanmış
muktebes : iktibas edilmiş, bir yerden alınmış
muttasıf : vasıflı, nitelenmiş
mücerret : soyut
münezzeh : kusur ve eksiklikten yüce
Mürid : herşeyi istediği gibi yapan Allah
Mütekellim : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve varlıklara konuşma kabiliyeti veren Allah
nekais : eksiklikler, kusurlar
neş'et etmek : meydana gelmek, doğmak
nevâkis : noksanlar
Samed : hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
Semî' : herşeyi duyan ve işiten Allah
şiddet-i zuhur : çok kuvvetli şekilde görünme
tahsin : güzelleştirme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
umum : bütün, genel
Vâcibü'l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
Vâhid : bir olan ve bütün varlıklarda birliği görülen Allah
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
vücud : varlık, var oluş
Zât : Kendisi, Allah
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük sahibi ve şanı yüce Allah
zıll-ı zalîl : koyu gölgeli yer; gölgenin gölgesi
zıll-i tecellî : yansımanın gölgesi
Basîr : herşeyi gören Allah
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cemâl : sonsuz güzellik
cemî : bütün
Ehad : her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen Allah
esbab : sebepler
adem-i kifayet : yetersizlik
ahsen-i mahlukat : yaratıkların en güzeli
aktar : her taraf
alel'amyâ : körü körüne
âlem : kâinat
âmâl : emeller, arzular
aşk-ı İlâhî : İlâhî aşk, Allah’a duyulan aşk derecesindeki sevgi
bast : genişletme
beliyyât : belâlar
burhan-ı azîm : büyük, güçlü delil
burhan-ı enfüsî : iç dairede, kalp ve beden dairesinde olan delil
cezb : çekme
cezbe : çekilme gücü
ciğer-şikâfe : ciğer parçalayan, çok acı veren
dağdağa-i hayat : hayatın sıkıntıları
dehşet : korku, ürkme
eşref : en şerefli
fıtrat : yaratılış, mizaç
hakikat-ı nefsü’l-emriye : özde var olan gerçek
hakikat-i câzibedar : çekici gerçek, asıl esas
hâlet-i cehennem-nümûn : Cehenneme benzer bir hâl
hassa-i münhasıra : birşeye ait özellik
havale etmek : bir işi başkasına bırakmak
havf : korku
hikmet : gaye, fayda ve san’ata riayet etme, uyma
hükümfermâlık : hüküm sürme
incizap : çekilme
intizam : düzenlilik
intizam-ı kâmil-i kâinat : kâinattaki mükemmel intizam, düzenlilik
istidâdât-ı gayr-ı mahdude-i insaniye : insanın sınır koyulmamış istidatları, yetenekleri
istilzam etme : gerektirme
iştiyak : çok arzu ve istek
itikad etmek : inanmak
kalb-i beşer : insan kalbi
kat'î : kesin bir şekilde
kudret : güç, iktidar
mârifet : Allah’ı bilmek, tanımak
mârifet-i Sâni : Allah’ı bilme ve tanıma
mârifet-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi Allah’ı bilme, tanıma
musibet : belâ, dert, felâket
muzaaf : katmerli, kat kat
mürekkep : –den oluşmuş, birleşik
mütenasip : uygun
müyûl-ü müteşâibeye : çeşitli dallara ayrılmış arzular, çeşitli meyiller
müzâhemet : sıkışma, birbirine çıkıntı verme
neşr-i hayat : hayat yayma
nizam-ı âlem : âlemin, kâinatın düzeni
nizam-ı ekmel : en mükemmel ve eksiksiz düzen
nokta-i istimdad : yardım isteme noktası
nokta-i istinad : dayanak noktası
nükte : ince anlam
ruh-u insaniyet : insan ruhu
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
sevk etmek : yönlendirmek
şehadet : şahitlik etme
tecellî : yansıma
temdid : uzatma
tevahhuş : korkma, ürküntü
ukde-i hayatiye : hayat düğümü
vicdan : insanın içinde bulunan ve iyiyi kötüden ayırabilen his
yegâne : tek, eşsiz
ziyade : fazla
evsaf : vasıflar, nitelikler
evsâf-ı celâliye : Cenâb-ı Allah’ın haşmetine ait vasıfları, nitelikleri
evsaf-ı cemâliye ve kemâliye : Cenab-ı Allah’ın güzelliğine ve mükemmelliğine ait vasıfları, nitelikleri
evsâf-ı cemâliye : Cenâb-ı Allah’ın güzelliğine ait vasıfları
Ezelî : başlangıcı olmayan sonsuz
fer’ : dal
Ferd : Vâhid ve Ehad; birliği bütün varlık âlemini kuşattığı gibi her bir varlıkta da görülen Allah
feyz-i kemâl : olgunluğun feyzi, mükemmelliği yansıması
Hayy : gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah
hüsn-ü cemâl : her açıdan güzellik
hüsün : güzellik
icab : zorunlu olarak gerektirme
icad : var etme, vücuda getirme
ihsan : bağış, lütuf, ikram
ihtifâ etmek : gizlenmek
istidatsızlık : kabiliyetsizlik
istitar etmek : örtünmek, saklanmak
izzet : üstünlük, yücelik
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kayyum : Allah’ın varlığı ve herşeyi her an ayakta tutma sıfatı
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
lâyühad : hadsiz
levâzımat : gerekli olan şeyler
maddiyat : maddi şeyler
mâhiyât-i mümkine : varlıkları mümkün olan şeylerin özleri
mahiyet-i maddiyat : maddiyatın öz niteliği
masnu : san’at eseri
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten yüce, kutsal
mukarrer : kesinlik kazanmış
muktebes : iktibas edilmiş, bir yerden alınmış
muttasıf : vasıflı, nitelenmiş
mücerret : soyut
münezzeh : kusur ve eksiklikten yüce
Mürid : herşeyi istediği gibi yapan Allah
Mütekellim : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve varlıklara konuşma kabiliyeti veren Allah
nekais : eksiklikler, kusurlar
neş'et etmek : meydana gelmek, doğmak
nevâkis : noksanlar
Samed : hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
Semî' : herşeyi duyan ve işiten Allah
şiddet-i zuhur : çok kuvvetli şekilde görünme
tahsin : güzelleştirme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
umum : bütün, genel
Vâcibü'l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
Vâhid : bir olan ve bütün varlıklarda birliği görülen Allah
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
vücud : varlık, var oluş
Zât : Kendisi, Allah
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük sahibi ve şanı yüce Allah
zıll-ı zalîl : koyu gölgeli yer; gölgenin gölgesi
zıll-i tecellî : yansımanın gölgesi
Akıl gözünü kapasa da, vicdanın gözü daima açıktır. Sâni-i Zülcelâl bu dört burhan-ı azîmin kat’î şehadetleriyle Vâcibü’l-Vücud, Ezelî, Vâhid, Ehad, Ferd, Samed, Alîm, Kadîr, Mürid, Semî’, Basîr, Mütekellim, Hayy, Kayyum olduğu gibi, bütün evsâf-ı celâliye ve cemâliye ile muttasıftır. Zira mukarrerdir ki, masnudaki feyz-i kemâl, Sâniin zıll-i tecellîsiden muktebestir. Demek, kâinatta ne kadar hüsn-ü cemâl, kemâl varsa, umumundan lâyühad derecede yüksek tabakada evsaf-ı cemâliye ve kemâliye ile Sâni-i Zülcelâl muttasıftır. Zira, ihsan servetin, icad vücudun, icab vücubun, tahsin hüsnün, tenvir nurun fer’i ve delili olduğu gibi; bütün kâinattaki bütün kemâl ve cemâl, Sâni-i Zülcelâlin kemâl ve cemâline bir zıll-ı zalîldir ve burhanıdır.
Hem de, Sâni-i Zülcelâl cemî nekaisten münezzehtir. Zira, nevâkis mahiyet-i maddiyatın istidatsızlığından neş’et eder. Zât-ı Zülcelâl maddiyattan mücerrettir, münezzehdir. Hem kâinatın mâhiyât-i mümkinesinden neş’et eden evsaf ve levâzımatından mukaddestir.
Hem de, Sâni-i Zülcelâl cemî nekaisten münezzehtir. Zira, nevâkis mahiyet-i maddiyatın istidatsızlığından neş’et eder. Zât-ı Zülcelâl maddiyattan mücerrettir, münezzehdir. Hem kâinatın mâhiyât-i mümkinesinden neş’et eden evsaf ve levâzımatından mukaddestir.
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ جَلَّ جَلاَلُهُ سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفىَ لِشِدَّةِ ظُهُورِهِ سُبْحَانَ مَنِ اسْتَتَرَ لِعَدَمِ ضِدِّهِ سُبْحَانَ مَنِ احْتَجَبَ بِاْلاَسْبَابِ لِعِزَّتِهِ 1
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Onun benzeri hiçbir şey yoktur. Münezzehtir o Zât ki, şiddet-i zuhurundan ihtifâ etmiştir. Münezzehtir o Zât ki, zıddı ve rakibi olmadığı için istitar etmiştir. Münezzehtir o Zât ki, esbabı izzetine perde yapmıştır.
Önceki Risale: Şulenin Zeyli




Lügatler :
Alîm : herşeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah
Basîr : herşeyi gören Allah
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cemâl : sonsuz güzellik
cemî : bütün
Ehad : her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen Allah
esbab : sebepler
adem-i kifayet : yetersizlik
ahsen-i mahlukat : yaratıkların en güzeli
aktar : her taraf
alel'amyâ : körü körüne
âlem : kâinat
âmâl : emeller, arzular
aşk-ı İlâhî : İlâhî aşk, Allah’a duyulan aşk derecesindeki sevgi
bast : genişletme
beliyyât : belâlar
burhan-ı azîm : büyük, güçlü delil
burhan-ı enfüsî : iç dairede, kalp ve beden dairesinde olan delil
cezb : çekme
cezbe : çekilme gücü
ciğer-şikâfe : ciğer parçalayan, çok acı veren
dağdağa-i hayat : hayatın sıkıntıları
dehşet : korku, ürkme
eşref : en şerefli
fıtrat : yaratılış, mizaç
hakikat-ı nefsü’l-emriye : özde var olan gerçek
hakikat-i câzibedar : çekici gerçek, asıl esas
hâlet-i cehennem-nümûn : Cehenneme benzer bir hâl
hassa-i münhasıra : birşeye ait özellik
havale etmek : bir işi başkasına bırakmak
havf : korku
hikmet : gaye, fayda ve san’ata riayet etme, uyma
hükümfermâlık : hüküm sürme
incizap : çekilme
intizam : düzenlilik
intizam-ı kâmil-i kâinat : kâinattaki mükemmel intizam, düzenlilik
istidâdât-ı gayr-ı mahdude-i insaniye : insanın sınır koyulmamış istidatları, yetenekleri
istilzam etme : gerektirme
iştiyak : çok arzu ve istek
itikad etmek : inanmak
kalb-i beşer : insan kalbi
kat'î : kesin bir şekilde
kudret : güç, iktidar
mârifet : Allah’ı bilmek, tanımak
mârifet-i Sâni : Allah’ı bilme ve tanıma
mârifet-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi Allah’ı bilme, tanıma
musibet : belâ, dert, felâket
muzaaf : katmerli, kat kat
mürekkep : –den oluşmuş, birleşik
mütenasip : uygun
müyûl-ü müteşâibeye : çeşitli dallara ayrılmış arzular, çeşitli meyiller
müzâhemet : sıkışma, birbirine çıkıntı verme
neşr-i hayat : hayat yayma
nizam-ı âlem : âlemin, kâinatın düzeni
nizam-ı ekmel : en mükemmel ve eksiksiz düzen
nokta-i istimdad : yardım isteme noktası
nokta-i istinad : dayanak noktası
nükte : ince anlam
ruh-u insaniyet : insan ruhu
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
sevk etmek : yönlendirmek
şehadet : şahitlik etme
tecellî : yansıma
temdid : uzatma
tevahhuş : korkma, ürküntü
ukde-i hayatiye : hayat düğümü
vicdan : insanın içinde bulunan ve iyiyi kötüden ayırabilen his
yegâne : tek, eşsiz
ziyade : fazla
evsaf : vasıflar, nitelikler
evsâf-ı celâliye : Cenâb-ı Allah’ın haşmetine ait vasıfları, nitelikleri
evsaf-ı cemâliye ve kemâliye : Cenab-ı Allah’ın güzelliğine ve mükemmelliğine ait vasıfları, nitelikleri
evsâf-ı cemâliye : Cenâb-ı Allah’ın güzelliğine ait vasıfları
Ezelî : başlangıcı olmayan sonsuz
fer’ : dal
Ferd : Vâhid ve Ehad; birliği bütün varlık âlemini kuşattığı gibi her bir varlıkta da görülen Allah
feyz-i kemâl : olgunluğun feyzi, mükemmelliği yansıması
Hayy : gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah
hüsn-ü cemâl : her açıdan güzellik
hüsün : güzellik
icab : zorunlu olarak gerektirme
icad : var etme, vücuda getirme
ihsan : bağış, lütuf, ikram
ihtifâ etmek : gizlenmek
istidatsızlık : kabiliyetsizlik
istitar etmek : örtünmek, saklanmak
izzet : üstünlük, yücelik
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kayyum : Allah’ın varlığı ve herşeyi her an ayakta tutma sıfatı
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
lâyühad : hadsiz
levâzımat : gerekli olan şeyler
maddiyat : maddi şeyler
mâhiyât-i mümkine : varlıkları mümkün olan şeylerin özleri
mahiyet-i maddiyat : maddiyatın öz niteliği
masnu : san’at eseri
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten yüce, kutsal
mukarrer : kesinlik kazanmış
muktebes : iktibas edilmiş, bir yerden alınmış
muttasıf : vasıflı, nitelenmiş
mücerret : soyut
münezzeh : kusur ve eksiklikten yüce
Mürid : herşeyi istediği gibi yapan Allah
Mütekellim : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve varlıklara konuşma kabiliyeti veren Allah
nekais : eksiklikler, kusurlar
neş'et etmek : meydana gelmek, doğmak
nevâkis : noksanlar
Samed : hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
Semî' : herşeyi duyan ve işiten Allah
şiddet-i zuhur : çok kuvvetli şekilde görünme
tahsin : güzelleştirme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
umum : bütün, genel
Vâcibü'l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
Vâhid : bir olan ve bütün varlıklarda birliği görülen Allah
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
vücud : varlık, var oluş
Zât : Kendisi, Allah
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük sahibi ve şanı yüce Allah
zıll-ı zalîl : koyu gölgeli yer; gölgenin gölgesi
zıll-i tecellî : yansımanın gölgesi
Basîr : herşeyi gören Allah
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cemâl : sonsuz güzellik
cemî : bütün
Ehad : her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen Allah
esbab : sebepler
adem-i kifayet : yetersizlik
ahsen-i mahlukat : yaratıkların en güzeli
aktar : her taraf
alel'amyâ : körü körüne
âlem : kâinat
âmâl : emeller, arzular
aşk-ı İlâhî : İlâhî aşk, Allah’a duyulan aşk derecesindeki sevgi
bast : genişletme
beliyyât : belâlar
burhan-ı azîm : büyük, güçlü delil
burhan-ı enfüsî : iç dairede, kalp ve beden dairesinde olan delil
cezb : çekme
cezbe : çekilme gücü
ciğer-şikâfe : ciğer parçalayan, çok acı veren
dağdağa-i hayat : hayatın sıkıntıları
dehşet : korku, ürkme
eşref : en şerefli
fıtrat : yaratılış, mizaç
hakikat-ı nefsü’l-emriye : özde var olan gerçek
hakikat-i câzibedar : çekici gerçek, asıl esas
hâlet-i cehennem-nümûn : Cehenneme benzer bir hâl
hassa-i münhasıra : birşeye ait özellik
havale etmek : bir işi başkasına bırakmak
havf : korku
hikmet : gaye, fayda ve san’ata riayet etme, uyma
hükümfermâlık : hüküm sürme
incizap : çekilme
intizam : düzenlilik
intizam-ı kâmil-i kâinat : kâinattaki mükemmel intizam, düzenlilik
istidâdât-ı gayr-ı mahdude-i insaniye : insanın sınır koyulmamış istidatları, yetenekleri
istilzam etme : gerektirme
iştiyak : çok arzu ve istek
itikad etmek : inanmak
kalb-i beşer : insan kalbi
kat'î : kesin bir şekilde
kudret : güç, iktidar
mârifet : Allah’ı bilmek, tanımak
mârifet-i Sâni : Allah’ı bilme ve tanıma
mârifet-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi Allah’ı bilme, tanıma
musibet : belâ, dert, felâket
muzaaf : katmerli, kat kat
mürekkep : –den oluşmuş, birleşik
mütenasip : uygun
müyûl-ü müteşâibeye : çeşitli dallara ayrılmış arzular, çeşitli meyiller
müzâhemet : sıkışma, birbirine çıkıntı verme
neşr-i hayat : hayat yayma
nizam-ı âlem : âlemin, kâinatın düzeni
nizam-ı ekmel : en mükemmel ve eksiksiz düzen
nokta-i istimdad : yardım isteme noktası
nokta-i istinad : dayanak noktası
nükte : ince anlam
ruh-u insaniyet : insan ruhu
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
sevk etmek : yönlendirmek
şehadet : şahitlik etme
tecellî : yansıma
temdid : uzatma
tevahhuş : korkma, ürküntü
ukde-i hayatiye : hayat düğümü
vicdan : insanın içinde bulunan ve iyiyi kötüden ayırabilen his
yegâne : tek, eşsiz
ziyade : fazla
evsaf : vasıflar, nitelikler
evsâf-ı celâliye : Cenâb-ı Allah’ın haşmetine ait vasıfları, nitelikleri
evsaf-ı cemâliye ve kemâliye : Cenab-ı Allah’ın güzelliğine ve mükemmelliğine ait vasıfları, nitelikleri
evsâf-ı cemâliye : Cenâb-ı Allah’ın güzelliğine ait vasıfları
Ezelî : başlangıcı olmayan sonsuz
fer’ : dal
Ferd : Vâhid ve Ehad; birliği bütün varlık âlemini kuşattığı gibi her bir varlıkta da görülen Allah
feyz-i kemâl : olgunluğun feyzi, mükemmelliği yansıması
Hayy : gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah
hüsn-ü cemâl : her açıdan güzellik
hüsün : güzellik
icab : zorunlu olarak gerektirme
icad : var etme, vücuda getirme
ihsan : bağış, lütuf, ikram
ihtifâ etmek : gizlenmek
istidatsızlık : kabiliyetsizlik
istitar etmek : örtünmek, saklanmak
izzet : üstünlük, yücelik
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kayyum : Allah’ın varlığı ve herşeyi her an ayakta tutma sıfatı
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
lâyühad : hadsiz
levâzımat : gerekli olan şeyler
maddiyat : maddi şeyler
mâhiyât-i mümkine : varlıkları mümkün olan şeylerin özleri
mahiyet-i maddiyat : maddiyatın öz niteliği
masnu : san’at eseri
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten yüce, kutsal
mukarrer : kesinlik kazanmış
muktebes : iktibas edilmiş, bir yerden alınmış
muttasıf : vasıflı, nitelenmiş
mücerret : soyut
münezzeh : kusur ve eksiklikten yüce
Mürid : herşeyi istediği gibi yapan Allah
Mütekellim : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve varlıklara konuşma kabiliyeti veren Allah
nekais : eksiklikler, kusurlar
neş'et etmek : meydana gelmek, doğmak
nevâkis : noksanlar
Samed : hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi san’atkâr, Allah
Semî' : herşeyi duyan ve işiten Allah
şiddet-i zuhur : çok kuvvetli şekilde görünme
tahsin : güzelleştirme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
umum : bütün, genel
Vâcibü'l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
Vâhid : bir olan ve bütün varlıklarda birliği görülen Allah
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
vücud : varlık, var oluş
Zât : Kendisi, Allah
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük sahibi ve şanı yüce Allah
zıll-ı zalîl : koyu gölgeli yer; gölgenin gölgesi
zıll-i tecellî : yansımanın gölgesi