S: Vahdetü’l-vücudu nasıl görüyorsun?

Elcevap: Tevhidde istiğraktır. Ve nazara sığmayan bir tevhid-i zevkîdir. Esasen tevhid-i rububiyet ve tevhid-i ulûhiyetten sonra tevhidde zevken şiddet-i istiğrak, vahdet-i kudret, yani 1 لاَ مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلاَّ اللّٰهُ sonra vahdet-i idare, sonra vahdetü’ş-şühud, sonra vahdetü’l-vücud, sonra yalnız bir vücudu, sonra yalnız bir mevcudu görünceye müncer oluyor. Muhakkıkîn-i sofiyenin müteşabihat hükmünde olan şatahatıyla istidlâl edilmez. Daire-i esbabı yırtıp çıkmayan ve tesirinden kurtulmayan bir ruh, vahdetü’l-vücuddan dem vursa, haddini tecavüz eder. Dem vuranlar, Vâcibü’l-Vücuda o kadar hasr-ı nazar etmişlerdir ki, mümkinattan tecerrüd ederek, yalnız bir vücudu, belki bir mevcudu görmüşler.

Evet, delil içinde neticeyi görmek, âlemde Sânii müşahede etmek, tarîk-i istiğrakkârâne cihetiyle cedâvil-i ekvanda cereyan-ı tecelliyat-ı İlâhiyeyi ve melekûtiyet-i eşyada sereyan-ı füyuzatı ve merâyâ-yı mevcudatta tecellî-i esmâ ve sıfâtı, yalnız zevken anlaşılır birer hakikat iken, dîk-ı elfaz sebebiyle ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye tabir ettiler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Varlıkta Allah’tan başka müessir yoktur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şulenin Zeyli
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : kâinat
cedâvil-i ekvan : kainattaki kanallar, cetveller
cereyan-ı tecelliyat-ı İlâhiye : İlâhî yansımalarının meydana gelmesi, cereyan etmesi
cihet : yön
daire-i esbab : sebepler dairesi
dem vurmak : söz etmek
dîk-ı elfaz : ifadelerdeki, sözlerdeki darlık, yetersizlik
ehl-i fikir : düşünce sahipleri
elcevap : cevap
esasen : aslında
had : sınır, yetki
hakaik-i zevkiye : ancak zevkle anlaşılan gerçekler
hakikat : gerçek, esas
hasr-ı nazar : dikkati bir şey üzerinde toplama
hükmünde olmak : aslıyla aynı hükmü almak
istidlâl : delil getirme, akıl yürütme
istiğrak : Allah aşkıyla kendinden geçme, derine dalma
melekûtiyet-i eşya : varlıkların görünmeyen arka yüzü, aslı, hakikati
merâyâ-yı mevcudat : varlıklardan oluşan aynalar
mevcud : gerçek varlık sahibi olan Allah
Muhakkıkîn-i sofiye : gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf ehilleri
müessir : tesir eden, yaratıcı kudret
mükevvenat : yaratılmışlar, bütün mahlûkat
mümkinat : varlığı da yokluğu da eşit olan şeyler; yaratılmış olan herşey
müncer olmak : sonuçlanmak
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
müteşabihat : görünen mânâsı kastedilmeyen ve benzetme ve temsil yoluyla hakikatlerin beyanında kullanılan ifadeler, mânâları kapalı sözler
nazar : bakış
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
sereyan-ı füyuzat : feyiz ve bereketlerin akıp işlemesi
şatahat : mânevî sarhoşluk ve cezbe halindeyken söylenen şeriata aykırı sözler
şiddet-i istiğrak : şiddetli şekilde Allah aşkıyla kendinden geçme, derine dalma
tabir etmek : ifade etmek, yorumlamak
tarik-i istiğrakkârâne : Allah aşkıyla kendinden geçme yolu
tecavüz etme : haddi aşma, ileri gitme
tecellî-i esmâ ve sıfât : Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının yansıması, görünmesi
tecerrüd : sıyrılma, arınma
tevhid : herşeyi bir olan Allah’a verme
tevhid-i rububiyet : varlık âleminin terbiye, tedbir ve idaresindeki birlik ve bu birliğin bir olan Allah’tan gelmesi
tevhid-i ulûhiyet : İlâhlığın ve kendisine ibadet edilecek olan varlığın birlenmesi ve yalnız bir olan Allah’ın kabul edilmesi
tevhid-i zevkî : zevken tadılan tevhid, birleme
ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye : vahdetü’l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi
Vâcibü'l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
vahdet-i idare : idaredeki birlik, teklik
vahdet-i kudret : güç ve iktidardaki teklik
vahdetü’l-vücud : “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık’ adını almaya lâyık değiller” tarzında bir tasavvufî görüş
vahdetü'ş-şühud : kulun her gördüğü şeyi Allah’a vermesi; her baktığı şeyde Allah’ı görme, müşahede etme
vücud : varlık
zevken : zevk ile, zevk yoluyla
Yükleniyor...