İ’lem eyyühe’l-aziz! Envâın efradında, bilhassa haşerat ve hevâm kısmında görünen fevkalâde çoklukta müşahede edilen, hârikulâde gayr-ı mütenâhi bir cûd u sehâvet vardır. Kemâl-i ittikan ve intizamla bütün envâda bulunan şu kesret-i efrad, tecelliyat-ı İlâhiyenin gayr-ı mütenâhi olduğuna ve Cenâb-ı Hakkın mâhiyeti herşeye mübâyin olduğuna ve bütün eşya onun kudretine nisbeten mütesâvi olduğuna sarahaten delâlet eder. Evet bu cûd-u icad Sâniin vücubundandır. Nevide celâlîdir, fertte cemâlîdir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanın yaptığı san’atların suhulet ve suubet dereceleri, onun ilim ve cehliyle ölçülür. Ne kadar san’atlarda, bilhassa ince ve lâtif cihazatta ilmî mahareti çok olursa, o nisbette kolay olur. Cehli nisbetinde de zahmet olur. Binaenaleyh, eşyanın hilkatinde sür’at-i mutlaka ile vüs’at-i mutlaka içinde görünen suhulet-i mutlaka, Sâniin ilmine nihayet olmadığına hads-i kat’î ile delâlet eder.

وَمَا اَمْرُنَاۤ اِلاَّ وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ 1

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanın fıtraten mâlik olduğu câmiiyetin acâibindendir ki: Sâni-i Hâkim şu küçük cisimde gayr-ı mahdut envâ-ı rahmeti tartmak için gayr-ı mâdut mizanlar vaz etmiştir. Ve Esmâ-i Hüsnânın gayr-ı mütenâhi mahfî definelerini fehmetmek için, gayr-ı mahsur cihâzat ve âlât yaratmıştır. Meselâ, mesmûat, mubsırat, me’kûlât âlemlerini ihata eden insandaki duygular, Sâniin sıfât-ı mutlakasını ve geniş şuûnatını fehmetmek içindir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bizim birşeyi yapmamız, gözün bir bakışı gibi kolay ve sür’atli tek bir emirledir.” Kamer Sûresi, 54:50.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şemme / Sonraki Risale: On Dördüncü Reşha
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acâib : şaşırtıcı, garip şeyler
âlât : âletler, organlar
âlem : dünya
binaenaleyh : bundan dolayı
câmiiyet : kapsamlılık
âlem-i şehadet : görünen âlem
amel : iş, davranış
Cenab-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cûd : cömertlik, el açıklığı
efrad : fertler, bireyler
envâ : çeşitler, türler
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
fazl : cömertlik, ihsan, yardım
fevkalâde : olağanüstü
galat : hatâ, yanlış
gayr-ı mütenâhi : sınırsız, sonsuz
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
hasr : sınırlama, bir şeye mahsus kılma
haşerat : böcekler
hayvaniye : hayvanî
hevâm : küçük hayvanlar, küçük böcekler
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kadreşim bil ki!
iddihar edilen : biriktirilen, depolanan
iktizâ eden : gerektiren
insaniyet : insanlık
intizam : düzen
istinaden : dayanarak
îtâ : ihsan, verme
kemal-i itkan : tam bir sağlamlık
kesret-i efrad : fertlerin çokluğu
keza : aynı, aynı şekilde
kezâlik : bunun gibi
mahzâ : tam, sırf
mat’ûmat : yiyecekler
mebde : başlangıç, ilk yaratılış
mezkûr : anılan, sözü geçen
mide-i hayvaniye ve nebatiye : hayvanî ve bitkisel mide
muamele : davranış
mukabil : karşılık
mukaddeme : başlangıç
mülâzım : birşeyden ayrılmama, aralıksız devam etme
mülk ve melekût âlemi : Allah’ın sahip olduğu ve hükmettiği görünen ve görünmeyen âlemler
münhasır : ait, mahsus
müşahede edilen : görülen
müştemil : içine alan, kavrayan
nebatiye : bitkisel
nefis : kişinin kendisi; hazır lezzet ve zevklere düşkün olan duygu
nefs-i insanî : insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nisbetinde : ölçüsünde
riayet etmek : uymak, gözetmek
sâbık : önceki, geçmiş
sebkat eden : daha önceden verilen
sehâvet : cömertlik
suret : biçim, görünüş
tabaka-i imaniye : iman tabakası, derecesi
tabaka-i nebatiye : insanın bitkisel yönü
tecelliyat-ı İlâhiye : İlâhi tecelliler, İlâhî isimlerin varlıklarda eserini göstermesi
telâkki edilen : kabul edilen
ubudiyet : kulluk
zühre : çiçek
cehl / cehil : câhillik, bilgisizlik
celâlî : Allah’ın büyüklük ve azametinin tecellîsine ait
cemalî : Allah’ın lütuf ve ihsanının tecellîsine ait
cevelân etmek : dolaşmak, gezmek
cihazat : cihazlar, duyular ve organlar
cisim : beden
cûd-u icad : bolca, çokça yaratma
daimî : devamlı, sürekli
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
envâ-ı rahmet : rahmet çeşitleri
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
eşya : varlıklar
fehmetmek : anlamak
fert : tek, birey
fıtraten : yaratılış gereği
gayr-ı mâdut : sayısız
gayr-ı mahdut : sınırsız
gayr-ı mahsur : kuşatılamayacak kadar
gayr-ı mütenâhi : sınırsız, sonsuz
hads-i kat’î : doğru ve kesin sezgi
hardale : çok küçük tohumları olan bir bitki
hilkat : yaratılış
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki
ihata eden : kuşatan
keza : aynı, aynı biçimde
kudret : güç, iktidar
kuvve-i hâfıza : hafıza gücü, bellek
lâtif : ince
lâtife : duygu; burada hafıza merkezindeki idrak duygusu kastediliyor
lâtife-i müdrike : idrâk etme duygusu, anlama ve kavrama hassesi
maahaza : bununla beraber
maharet : beceri, hüner
mahfî : gizli
mâhiyet : brişeyin neden ibaret olduğu, aslı, esası, hakikati
mâlik : sahip
me’kûlât âlemi : yenilen şeyler, yiyecekler dünyası
mesmûat âlemi : işitilen ve duyulan varlıklar dünyası
mizan : ölçü
mubsırat âlemi : görülen varlıklar dünyası
mübâyin : farklı; diğerinin zıddı
mütesâvi : birbirine eşit
nevi : çeşit, tür
nihayet : son
nisbet : oran, kıyas
nisbeten : göre, oranla
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Hâkim : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sarahaten : açıkça
seyir : yolculuk, gezinti
sıfât-ı mutlaka : sınırsız sıfatlar, vasıflar, nitelikler
suhulet : kolaylık
suhulet-i mutlaka : sınırsız kolaylık
suubet : zorluk
sür’at-i mutlaka : son derece hız
şuûnat : Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler
tazammun etmek : içermek, içine almak
vâsıl olmak : ulaşmak
vaz etmek : koymak, yerleştirmek
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
vüs’at-i mutlaka : sınırsız genişlik
Yükleniyor...