Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hâfızasında öyle bir lâtife-i müdrike bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş âlemde o lâtife daimî seyir ve cevelân etmekte ise de, sahiline vâsıl olamaz. Maahaza, bazan bu büyük âlem o lâtifeye o kadar darlaşır ki, âlem o lâtifenin karnında bir zerre gibi olur. Ve o lâtifeyi, bütün seyahat meydanlarıyla, mütalâa ettiği kitaplarıyla o hardale dahi yutar, yerinde oturur, karnı da ağrımaz.

İşte, insanın mütefâvit mertebeleri bu sırdan anlaşılır.

Evet, bazı insanlar zerrede boğulurlar. Bazısında da dünya boğulur. Bazılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir âlemini açar, fakat içinde boğulur. Sahil-i vahdet ve tevhide zorla vasıl olur. Demek, insanın seyr-i ruhânîsinde çok tabakalar vardır. Bir tabakada, insanlara huzur-u tevhid pek suhuletle nasip ve müyesser olur. Bir tabakasına da gaflet ve evham öyle istilâ eder ki, kesret içinde gark olmakla, tam mânâsıyla tevhidi unutmuş olur. Sukutu suûd, tedennîyi terakki, cehl-i mürekkebi yakîn, uykunun son perdesini intibah zan ve tevehhüm eden bir kısım medenîler, ikinci tabakadaki insanlardandır. Onlar, hakaik-i imâniyeyi derk etmekte bedevîlerin bedevîleridir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İsm-i Celâl, alelekser nevilerde, külliyatta tecellî eder. İsm-i Cemâl ise, mevcudatın cüz’iyatına tecellî eder. Bu itibarla, nevilerdeki cûd-u mutlak, celâlin tecellîsidir. Cüz’iyatın nakışları, eşhasın güzellikleri cemâlin tecellîyatındandır. Ve keza, celâl, vahidiyetin tecellîsinden, cemâl dahi ehadiyetin tecellîsinden zahir olur. Bazan da cemâl, celâlden tecellî eder. Evet, cemâlin gözünde celâl ne kadar cemîldir; celâlin gözünde dahi cemâl o kadar celîldir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şemme / Sonraki Risale: On Dördüncü Reşha
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alelekser : çoğunlukla
âlem : dünya
basar : görme duyusu
basiret : feraset, seziş
bedevî : çölde yaşayan, köylü
cehl-i mürekkeb : bilmediği halde kendini bilmiş sayma; katmerli cehalet
celâl : azamet, yücelik, haşmet
celîl : yüce, haşmetli
cemal : güzellik
cemîl : güzel
cûd-u mutlak : sınırsız cömertlik
cüz’iyat : ferdler, bireyler
derk etmek : anlamak
ehadiyet : Allah’ın birliği ve İlâhî isimlerin her bir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi
eşhas : şahıslar, fertler
evham : kuruntular, şüpheler
fıkdân : yokluk, kayıp
gaflet : dalgınlık, umursamazlık
gark olmak : boğulmak
hakaik-i imâniye : iman hakikatleri, esasları
hardale : çok küçük tohumları olan bir bitki
huzur-u tevhid : her şeyin bir olan Allah’a ait olduğuna kesin olarak inandıktan sonra kendini herzaman Allah’ın huzurunda hissetme
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kadreşim bil ki
intibah : uyanma
ism-i Celâl : büyüklük, haşmet ve görkem ifade eden isim
ism-i Cemal : güzelliği ifade eden isim, Cemal ismi
istilâ etmek : ele geçirmek
itibar : özellik
kalben : kalp yoluyla
kesret : çokluk
keza : aynı şekilde
külliyat : bütün fertler, bütün türler
lâtife : duygu
mânen : mânevî olarak
masnuat : san’atla yaratılmış varlıklar
mevcudat : varlıklar
mütalâa etmek : dikkatle okumak, incelemek
mütefâvit : çeşitli, farklı
müyesser : kolay
nakış : işleme, süsleme
nasip (olma) : elde etme
nev : çeşit, tür
sahil-i vahdet ve tevhid : vahdet ve tevhid sahili; insanların mânevî kurtuluşuna ve ebedî saadet sahiline ulaştıran tevhid ve vahdet inancı
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
seyahat : yolculuk
seyr-i ruhânî : ruhanî ve mânevî âlemlerdeki seyir, gezinti
suhulet : kolaylık
sukut : alçalış, düşüş
suûd : yükseliş
tabaka : derece, katman
tecellî : görünüm, yansıma
tecellîyat : yansımalar, görünmeler
tedennî : alçalma, gerileme
terakki : ilerleme, yükselme
tevehhüm eden : kuruntuya kapılan, zanneden, sanan
tevhid : birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait kılınması
vahdet : birlik; Allah’ın birliği
vahidiyet : Allah’ın birliği ve birliğin her tarafı kaplaması
vasıl olmak : ulaşmak
yakîn : kesin ve doğru bilgi
zahir olmak : görünmek
zan : şüphe, sanma, zannetme
zerre : maddenin en küçük parçası
Yükleniyor...