Ve lisanıyla kalbinde iki tılsım vardır. Onları istimal ederse şifâyab olur. Ve o arslan ata inkılâp eder. Burak gibi bineği olur. O sehpa ağacı da daima teceddüd etmekte olan ahvâl-i âlemi, seyyal manzaraları seyretmeye âlet ve vasıta olur. O sarhoş herif, o zavallı adamcağıza diyor: “Yâhu, nedir o ilâçları, tılsımları saklıyorsun? Onları at, keyfine bak.”

Adamcağız: “Yok baba! Bu ilâçlar ve tılsımların hıfz ve himayelerindeyim. Onlardan almakta olduğum haz, lezzet, keyif bana kâfidir. Fakat o arslan gibi parçalayıcı ölümü öldürebilirsen ve sehpayı kırmakla kabir ağzını kapatabilirsen ve hayatımın mâruz kaldığı fenâ ve zeval yaralarını bir hayat-ı bâkiyeye tebdil etmekle tedavi edebilirsen, pekâlâ, seninle beraber dans oynayalım.

Ve illâ gözümün önünden def ol, git. Sen ancak kendin gibi sarhoşları kandırabilirsin. Ben sarhoş değilim. Dünyanıza, keyfinize ihtiyacım yok. Çünkü, 2 حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 نِعْمَ الْمَوْلىَ وَنِعْمَ النَّصِيرُ bana yeter.”

İ’lem eyyühe’l-aziz! Felsefe talebesiyle medeniyet tilmizleri, Müslümanları ecnebî âdetlerine ittibâ ile şeâir-i İslâmiyeyi terk etmeye davet ettiklerinde, Kur’ân Nurcuları böylece müdafaada bulunurlar: “Eğer dünyadan zeval ve ölümü ve insandan acz ve fakrı kaldırmaya iktidarınız varsa, pekâlâ, dini de terk ediniz, şeâiri de kaldırınız. Ve illâ dilinizi kesin, konuşmayınız. Bakınız arkamızda pençelerini açmış hücuma hazır ecel arslanı tehdit ediyor. Eğer iman kulağıyla Kur’ân’ın sadâsını dinleyecek olursan, o ecel arslanı bir burak olur. Bizleri rahmet-i Rahmâna ulaştıracaktır. Ve illâ o ecel, yırtıcı bir hayvan gibi bizleri parçalar. Bâtıl itikadınız gibi, ebedî bir firak ile dağıtacaktır. Ve keza, önümüzde idam sehpaları kurulmuştur. Eğer imân ile, îkanla Kur’ân’ın irşadını dinlersen, o sehpa ağaçlarından, sefine-i Nuh gibi sahil-i selâmete, yani âlem-i âhirete ulaştırıcı bir sefine yapılacaktır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
2 : “O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır.” Enfâl Sûresi, 8:40.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şemme / Sonraki Risale: On Dördüncü Reşha
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
âdet : alışkanlık
ahvâl-i âlem : âlemin halleri, dünyanın durumu
âlem-i âhiret : âhiret âlemi, öldükten sonraki hayat
âlet : araç, vasıta
bâtıl : doğru olmayan, din açısından bir gerçeği olmayan
burak : Cennete ait bir binek
ebedî : sonsuz
ecel : ölüm vakti
ecnebî : yabancı
fakr : muhtaçlık
fenâ : geçip gitme, kaybolma
firak : ayrılık
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı hayat
haz : zevk, hoşlanma
hıfz : saklanma
himaye : koruma altına alma
hücum : saldırı
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
idam sehpası : hayata son vermek için kurulan sehpa, darağacı
ikan : iyi ve kesin olarak bilmek
iktidar : güç, kudret
illâ : aksi halde
inkılâp etmek : dönüşmek
irşad : doğru yol gösterme
istimal etmek : kullanmak
itikad : inanç
ittibâ : tâbi olmak, bağlanmak
kâfi : yeterli
keza : bunun gibi
mâruz kalmak : birşeyin tesirine uğramak
müdafaa : savunma
nurcu : Risale-i Nur talebeleri
rahmet-i Rahmân : rahmet ve şefkat tecellîsi bütün varlıkları kuşatan Allah’ın rahmeti
sadâ : ses
sahil-i selâmet : kurtuluş sahili
sefine : gemi
sefine-i Nuh : Nuh’un gemisi
seyyal : akıcı, akıp giden
şeâir : işaretler; İslâm’a sembol olmuş şeyler, iş ve ibâdetler
şeâir-i İslâmiye : İslâm’a sembol olmuş şeyler, iş ve ibâdetler
şifâyab : şifa bulma
talebe : öğrenci
tebdil etmek : değiştirmek
teceddüd etmek : yenilenmek
tılsım : olağanüstü kuvvet ve tesire sahip bulunan şey
tilmiz : öğrenci
zeval : geçip gitme, sona erme
Yükleniyor...