İ’lem eyyühe’l-aziz! Ücret alındığı zaman veya mükâfat tevzi edildiği vakit, rekabet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar. Fakat iş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor. Hattâ tembel olan adam çalışkanı sever. Zayıf olan, kavîyi takdir ve tahsin eder. Fakat çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun. Dünya da umur-u dîniyeye ve a’mâl-i âhirete iş ve hizmet için kurulmuş bir fabrika olduğu cihetle ve o fabrika içerisinde işlenen ve yapılan ibadetlerin semeresi öteki âlemde göründüğüne nazaran, ibadetlerde rekabet edilmemelidir. Olduğu takdirde ihlâsı kaybolur. Ve o rekabeti yapan, halkın takdir ve tahsinleri gibi dünyevî bir mükâfatı düşünür. Zavallı düşünmüyor ki, o düşünce ile amelini adem-i ihlâs ile iptal eder. Çünkü, sevap itâsında ve ücret aldığında, nâsı, Rabb-i Nâsa şerik yapar ve halkın nefretlerine hedef olur.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Keramet ile istidraç mânen birbirine mübayindir. Zira keramet, mu’cize gibi, Allah’ın fiilidir. Ve o keramet sahibi de kerametin Allah’tan olduğunu bilir ve Allah’ın kendisine hâmi ve rakîb olduğunu da bilir. Tevekkül ve yakîni de fazlalaşır. Lâkin, bazan Allah’ın izniyle kerametlerine şuuru olur, bazan olmaz. Evlâ ve eslemi de bu kısımdır. İstidraç ise, gaflet içinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garip fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat, bu istidraç sahibi, nefsine istinad ve iktidarına isnad etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki, 1 اِنَّمَاۤ اُوتِيتُهُ عَلٰى عِلْمٍ okumaya başlar. Lâkin o inkişaf, tasfiye-i nefis ve tenevvür-ü kalb neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidraç ile ehl-i keramet arasında tabaka-i ûlâda fark yoktur. Tam mânâsıyla fenaya mazhar olanlar ise, onlara da Allah’ın izniyle eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da, o eşyayı fenâ fillâh olan havaslarıyla görürler. Bunun istidraçtan farkı pek zahirdir. Zira, zahire çıkan bâtınlarının nurâniyeti, mürâîlerin zulümatıyla iltibas olmaz.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bu servet, ancak bilgim sayesinde bana verilmiştir.” Kasas Sûresi, 28:78.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şemme / Sonraki Risale: On Dördüncü Reşha
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’mâl-i âhiret : âhirete ait işler
adem-i ihlâs : ihlâssızlık
âlem : dünya
amel : iş, fiil
cem etmek : toplamak
cihetle : yönle, şekille
dünyevî : dünya ile ilgili
eslem : en selâmetli, en güvenli
eşya-yı gaybiye : görünmeyen âleme ait olan varlıklar
evlâ : daha iyi
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hâmi : koruyucu
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
ibaret : meydana gelen, oluşan
içtimâ : toplanma
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
iktidar : güç
illâ : aksi taktirde
inkişaf : açığa çıkma
istidraç : Allah tarafından günahkâr veya kâfir olan kişilere verilen olağanüstü hâl, fiil veya üstünlük
istinad : dayanma, güvenme
itâ : verme
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kavî : güçlü, kuvvetli
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl veya fiil
kibir : büyüklenme, kendini büyük görme
küfran : nankörlük, inkâr
lâkin : ama, fakat
mânen : mânevî olarak
mânevî : mânâya ait, maddî olmayan
memduh : övülmeye, takdire lâyık
mezmum : aşağılanmış, kınanmış
mu’cize : Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri olağanüstü harika şey
mübâyin : farklı; birbirinin zıddı
nâs : insanlar
nazaran : bakarak, –göre
nefis : kişinin kendisi
Rabb-i Nâs : insanların Rabbi
rakîb : kontrol eden, gözetleyen
semere : meyve
şerik : Allah’a ortak koşulan şey
şuur : bilinç, anlayış, idrak
tahdis-i nimet : ilâhi nimeti şükrederek anlatma
tahsin : beğenme, birşeyin güzelliğini ilân etme
tazammun etmek : içermek, içine almak
tevazu : alçakgönüllülük
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
tevzi edilmek : dağıtılmak
umur-u dîniye : dinin emirleri
vecih : yön
yakîn : şüphesizlik, kesin olarak inanma
zira : çünkü
Yükleniyor...