İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir burhanla elde edilen netice-i tevhidi bazı insanlar isti’zamla dar zihinlerine sıkıştıramazlar. Veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hale karşı o kat’î, sahih burhanı reddetmek üzere, “Bu neticeyi, bu kadar azametiyle, şu burhan onu intaç edemez” diye bahanelerle kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyûmu imandır. Burhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi, o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahaza, burhan bir değildir; bin değildir, zerrât-ı âlem adedince burhanlar vardır.

Fesübhânallah! Mülk ile melekût arasındaki hicap ne kadar incedir, aralarındaki mesâfe ne kadar büyüktür! Dünya ile âhiret arasındaki yol ne kadar kısa ve ne kadar uzundur. İlim ile cehil arasındaki hicap ne kadar lâtif ve ne kadar kalındır! İman ile küfür arasındaki berzah ne kadar şeffaf ve ne kadar kesiftir! İbadet ile mâsiyet arasındaki mesafe ne kadar kısadır! Halbuki araları Cennet ile nârın araları kadardır. Hayat ne kadar kısa, emel ne kadar uzundur! Evet, hal ile mâzi arasında öyle ince bir perde vardır ki, ruhun mâzi cihetine geçmesine mâni değildir; cesede nisbeten bitmez bir mesafedir.

Kezâlik, mülk ile melekût, dünya ile âhiret arasında ehl-i kalb için şeffaf, ehl-i hevâ için kesif ince bir perde vardır. Kezâlik, geceyle gündüz arasında lâtif bir perde var ki, gözün kapanmasıyla gece olup, açılmasıyla gündüz olduğu gibi; nefsin âlem-i mâneviyata gözü kapanırsa ebedî bir gece içinde kalır, gözü mâneviyata açılırsa neharı inkişaf eder. Kezâlik, Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gaflet ile esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur. Kezâik, iman ve tevhid ile bakan, âlemi nurlu görür ve illâ âlemi zulümat içerisinde görecektir. Kezâlik, ef’âl-i beşer için iki cihet vardır. Eğer niyet ile Allah’ın hesabına olursa, tecelliyata mâkes, şeffaf, parlak olur. Eğer Allah hesabına olmasa, zulmetli bir manzarayı göstermiş olur. Kezâlik, hayatın da iki veçhi vardır. Biri siyah, dünyaya bakar; diğeri şeffaf, âhirete nâzırdır. Nefis, siyah veçhin altına girer, şeffaf veçhe terettüp eden saadet-i ebediyeyi ister.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zerre / Sonraki Risale: Onuncu Risale
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aded : sayı
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âlem : dünya, evren
âlem-i mâneviyat : mânevi âleme ait olan şeyler
azamet : büyüklük, yücelik
berzah : aralık, mesafe
burhan : açık, güçlü delil, kanıt
cehil : cahillik, bilgisizlik
cihet : yön, taraf
ebedî : sonsuz, sonu olmayan
ehl-i hevâ : nefsin isteklerine uyanlar
ehl-i kalb : kalb ehli olanlar, kalbiyle mânevî makamlarda ilerleyenler
emel : arzu, istek
esbab : sebepler
Fesübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında hayret ifade etmek için kullanılmıştır
gaflet : duyarsızlık, mânevî sorumluluklarından habersiz davranma hâli
hal : şimdiki zaman
hicap : perde
inkişaf etmek : açığa çıkmak
intaç etmek : sonuç vermek
kâinat : evren
kayyûm : ayakta tutan
kesif : yoğun, katı, şeffaf olmayan
kezâlik : bunun gibi
lâtif : ince, şeffaf
maahaza : bununla beraber
mâkes : yansıma yeri, ayna
mâneviyat : mânevi âleme ait olan şeyler
mâsiyet : günâh, isyan
mâzi : geçmiş zaman
melekût : görünen maddî âlemin arka plânı, iç yüzü
menfez : delik
miskin : zavallı
mülk : görünen maddî ve cismanî âlem
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
nâr : ateş
nâzır : bakar, yönelik
nefis : bir kimsenin kendisi, insanda lezzetlerin kaynağı olan ve onu maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nehar : gündüz
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk, Cennet mutluluğu
tecelliyat : tecelliler, yansımalar
terettüp etmek : sonuç olarak ortaya çıkmak
tevhid : birleme, her şeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanma
vech : yüz, yön
vehim : kuruntu, varsayım
zerrât-ı âlem : evrenin zerreleri
zulmet : karanlık
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...