İ’lem eyyühe’l-aziz! Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bazı âyetlerinin tekrarını iktiza eden hikmetler, bazı ezkâr ve duaların da tekrarını iktiza eder. Zira Kur’ân, hakikat ve şeriat, hikmet ve mârifet kitabı olduğu gibi, zikir, dua ve dâvetin de kitabıdır. Duada tekrar, zikirde tezkâr, dâvette tekid lâzımdır.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Kur’ân’ın yüksek meziyetlerinden biri de şudur ki: Kesrete ait bahislerden sonra vahdet tezkirelerini yazıyor. Tafsilden sonra icmal yapıyor. Cüz’iyatın bahislerinden sonra rububiyet-i mutlakanın düsturlarını, sıfât-ı kemâliyenin namuslarını fezlekelerle zikrediyor. Bu gibi fezlekelerin, âyetlerin sonundaki faideleri, âyetlerin ortalarında zikredilen mukaddemelere neticeler hükmündedirler. Veya illet olurlar, ta ki sâmiin fikri âyetlerde zikredilen cüz’iyatla meşgul olup ulûhiyet-i mutlaka mertebesinin azametini unutmasın ki, ubudiyet-i fikriyesine halel gelmesin.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Velîlerin himmetleri, imdatları, mânevî fiilleriyle feyiz vermeleri hâlî veya fiilî bir duadır. Hâdî, Muğîs, Muîn, ancak Allah’tır. Fakat insanda öyle bir lâtife, öyle bir hâlet vardır ki, o lâtife lisanıyla her ne sual edilirse—velev ki fâsık da olsun—Cenâb-ı Hak o lâtifeye hürmeten o matlubu yerine getirir. O lâtife pek uzaktan bana göründü ise de, teşhis edemedim.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İlim ve yakîn şümulüne dahil olan ahvâl-i mâziye ile şek perdesi altında kalan ahvâl-i istikbaliye arasında şöyle bir mukayese yap: Silsile-i nesebin ortasında, bir dedenin yerinde kendini farz et, otur. Sonra, mevcudat-ı mâziye kafilesine dahil olan ecdadınla henüz istikbal rahminde kalıp peyderpey vücuda çıkan evlât ve ahfâdın arasında bir tefâvüt var mıdır? İyice bak!
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Reşha / Sonraki Risale: Şulenin Zeyli
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl-i istikbal : gelecekteki haller
ahvâl-i mâzi : geçmişteki haller
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
azamet : büyüklük, yücelik
bahis : konu
cüz’iyat : ferdî şeyler; bir sınıfa ait bireyler
dâvet : çağırma
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
düstur : kâide, kural
ecdad : atalar, cedler
ezkâr : zikirler, Allah’ı anmalar
farz etmek : var saymak
fâsık : günahkâr
feyiz : mânevî gıda
fezleke : hülâsa, özet; âyetlerin sonlarındaki anafikirler ve konuların dayandığı İlâhî isimler
fiilî : hareketle, fiil ile ilgili
Hâdî : doğru ve hak yolu gösteren, hidayet veren, Allah
hakikat : gerçek
halel : eksiklik, zarar
hâlet : durum
hâlî : hâl ile ilgili
himmet : mânevî yardım
hürmeten : saygı duyarak
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
icmal : özet
iktiza : gereklilik
illet : esas sebep
istikbal : gelecek zaman
kafile : grup, topluluk
kemâl-i ehemmiyet : tam ve mükemmel bir önem
kesret : çokluk
Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân : açıklaması ve ifadesi mu’cize olan Kur’ân
lâtife : duygu, his
lisan : dil
mânevî : mânâya ait, maddî olmayan
mârifet : Allah’ı tanıma, bilme
matlub : istek, arzu
mevcudât-ı mâziye : geçmişteki varlıklar
meziyet : üstün özellik
Mugîs : yardım dileyenler için yardıma yetişen, Allah
Muîn : yardımcı, yardım eden, Allah
mukaddeme : başlangıç
mukayese : kıyaslama
namus : kanun, düstur, anayasa
rububiyet-i mutlaka : Allah’ın herşeyi kuşatan, kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesi
sâmi : dinleyen, işiten, kulak veren
sıfât-ı kemâliye : Allah’ın noksandan uzak olduğunu ifade eden mükemmel sıfatları, nitelikleri
silsile-i neseb : soy zinciri
sual : istek
şek : şüphe, tereddüt
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler
şümul : kapsam
tafsil : ayrıntı
tekid : sağlamlaştırma, kuvvetlendirme
teşhis etmek : belirlemek
tezkâr : zikretme
tezkire : hatırlatmaya yarayan yazı, hatırlatma yazısı
ubudiyet-i fikriye : fikrî kulluk; düşünce ve tefekkür şeklinde yapılan kulluk
ulûhiyet-i mutlaka : hiçbir kaydı ve şartı olmayan sınırsız ilâhlık, mutlak ilâhlık
ulviyet : yücelik
umumiyet : genellik, herkese ait olma
vahdet : birlik, teklik
velev : eğer, hattâ, olsa bile…
velî : Allah dostu
yakîn : kesin ve doğru bilgi, şüphesizlik
zikir : Allah’ı anma
zikretme : söyleme, belirtme
Yükleniyor...