Öyle bir in’âm ve ihsanın kesîfidir ki, bütün hâcâtına vakıftır. Öyle bir kaderin tersim ettiği bir surettir ki, bünyesine lâzım ve münasip şeyleri bilir, bu malûmatla herşeyin mâliki olan Mâlikinden nasıl tegafül eder? Ve bütün cinayetlerini bilen, hâcâtını gören, vâveylâlarını işiten Semî, Basîr, Alîm, Mücîb olarak üstünde bir Rakîbin bulunmamasını nasıl tevehhüm edebilir?

Ey nefs-i emmâre! Ne için kendini hariç tevehhüm ediyorsun? Eğer evâmire imtisal dairesinden çıkarsan, ya herkesin ayağını öpercesine müraat ve ihtiram etmeye mecbur olursun. Veya ehemmiyet vermeyerek zâlim-i ale’l-küll olacaksın. Bu yük ağırdır, taşıyamayacaksın, en iyisi, ecnebî olan şirki terk ile mülküllahın dairesine gir ki, rahat edesin. Ve illâ, sefineye binip yükünü arkasına alan ebleh adam gibi olacaksın.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir insanı yaratan Hâlıkın, âlemi müştemilâtıyla beraber yaratmasında bir bu’d, bir garabet yoktur. Zira, bir insanın yaratılışı, içerisinde bulunan eşyanın yaratılmasından ibaret olduğu gibi, âlemin de yaratılışı müştemilâtının yaratılışından ibarettir. Ve keza, insan, âleme bir enmuzec ve küçük bir fihristedir. Çünkü kavunun hâlıkı, çekirdeğinin hâlıkından başkası olması mümtenidir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrünün günleri mâdud ve herşeyin fânidir. Öyleyse, şu kısa, fâni ömrünü fâni şeylere sarf etme ki, fâni olmasın. Bâki şeylere sarf et ki, bâki kalsın. Evet, yaşadığın ömürden dünyada göreceğin istifade ancak yüz sene olur. Bu yüz sene ömrünü yüz tane hurma çekirdeği farz edelim. Bu çekirdekler iska edilip muhafaza edilirse, ilâ-mâşaallah semere verecek yüz tane ağaç olur. Aksi takdirde, ateşe atıp yakmaktan başka bir istifadeyi temin etmez. Kezâlik, senin o yüz senelik ömrün de, şeriat suyu ile iska ve âhirete sarf edilirse, âlem-i bekada ilelebed semerelerinden istifade edeceksin. Binaenaleyh, semeredar yüz tane hurma ağacını terk ve yüz tane çekirdeklerine kanaat ile aldanırsa, o adam, hutameye (Cehenneme) hatab olmaya lâyıktır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zühre / Sonraki Risale: Şemme
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya, kâinat
Alîm : küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan Allah
bâki : devamlı, kalıcı, sonsuz
Basîr : her şeyi gören ve müşahede eden ve varlıklara görme kabiliyeti veren Allah
beka : kalıcılık; dünyada kalma
bu’d : uzak
bünye : yapı; insanın maddi ve mânevî yapısı
ebleh : ahmak, akılsız
ecnebî : yabancı
enmuzec : örnek, model
evâmir : emirler
fâni : geçici, yok olucu
farz etmek : var saymak
fihriste : bir şeyin özeti, kapsamını gösteren öz
garabet : gariplik, şaşılacak durum
hâcât : ihtiyaçlar
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hariç : dışarıda, emir dairesinin dışında
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihtiram : saygı gösterme
iktidar : güç, kudret
illâ : aksi halde
imtisal : emre uyma, itaat etme
in’âm : nimetlendirme
iska edilmek : sulanmak
istifade : faydalanma, yararlanma
kader : Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak her şeyi bilip takdir ettiği, plân
kesîf : yoğun; burada bütün nimetlerin insana bolca verilmesi, insanda yoğunlaşması kastediliyor
keza : aynı, bunun gibi, böylece
mâdud : sayılı
mahdut : sınırlı
Mâlik : görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
mâlik : sahip
malûmat : bilgiler
a’mâl : ameller, işler ve davranışlar
addetmek : saymak, tutmak
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
aksettirmek : yansıtmak
âlem-i beka : devamlı ve kalıcı âlem, âhiret
binaenaleyh : bundan dolayı
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, ayrılma
desise : hile, aldatma
dünyevî : dünya ile ilgili
ebedîleştirmek : sonsuzlaştırmak
ehemmiyet : değer, önem
elem : acı, keder, sıkıntı
evham : kuruntular, şüpheler
farz etmek : var saymak
fenâ olmak : yok olmak
gafil : Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hak : gerçek
hariç : dışında
hatab : odun
hutame : Cehennemin bir tabakası
hülâsa : kısaca, özet
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kardeşim bil ki!
ilâ-mâşaallah : Allah’ın dilediği, müsaade ettiği sürece
ilelebed : sonsuza kadar
iska edilmek : sulanmak
istifade : faydalanma, yararlanma
kabilinden : türünden, gibisinden
kader : Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak her şeyi bilip takdir etmesi
kanaat : Allah’ın nasip ettiği şeye razı olma, yetinme
kezâlik : bunun gibi
külfet : güçlük, zorluk
mahzen : depo
matlup : istek, istenilen
mazhar : ayna
menşe : kaynak
menzil : durak, yer
mevki : konum, yer
muhafaza : koruma
muttasıl : yapışık, bitişik
mütesellî : tesellî bulan, üzüntüsü dağılan
nefis/nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, zevk ve isteklere sevk eden duygu
sarf edilmek : harcanmak
sefer : yolculuk
semere : meyve
semeredar : meyveli, verimli
sıfât-ı İlâhiye : Allah’ın sıfatları, mukaddes özellikleri, nitelikleri
Sofestaî : kâinatın Yaratıcısını kabul etmemek için herşeyi, hatta kendini dahi inkâr eden bir felsefî ekole bağlı kimse
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
şirk-i hafî : gizli şirk, ortaklık
şübehat : şüpheler, tereddütler
tasarruf : dilediği gibi kullanım, idare, yönetim
teâruzan : birbirine zıt, her biri diğeriyle çelişiyor olarak
tecelliyat : yansımalar, görünümler
tegafül : gaflet etme, duyarsızlıklık, mânevî sorumluluklarından habersiz davranma
tesâkutan : her biri diğerinin hükmünü düşürür, birbirini yok eder olarak
tevil : yorum
ümitvar : ümitli olan
zeval : geçip gitme, yok olma
Mücîb : bütün varlıkların her türlü istek ve ihtiyaçlarına cevap veren Allah
mülküllah : Allah’ın mülkü
mümteni : olması imkânsız olan şey
münasip : uygun
müraat : gözetme, uyma
müştemilât : içindekiler
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
Rakîb : bütün varlıkları görüp gözeten, koruyan, kendisinden hiçbir şey gizlenip kaybolmayan ve yarattıklarından bir an bile gafil olmayan Allah
sarf etmek : harcamak, kullanmak
sefine : gemi
Semî : her şeyi işiten ve her bir varlığa kabiliyetine göre işitme duyuları veren Allah
suret : biçim, şekil
şirk : Allah’a ortak koşma
tegafül etmek : gaflet etmek, habersiz olma; Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
tersim etmek : resimlemek, çizmek
tevehhüm etmek : kuruntuya kapılmak, zannetmek
vakıf : bilen
vâveylâ : çığlık, feryad
zâlim-i ale’l-küll : bütün varlıklara ve herşeye zulmeden
Yükleniyor...