İ’lem eyyühe’l-aziz! Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilât ile tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.

Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır. Evham seni havalandırır, enâniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan ne kadar cahil ve gafildir! Ne kadar yolunu şaşırmış, nefsine zarar veriyor! Dokuz vecihle menfaati muhakkak, yalnız bir vecihle zararı mevhum olan büyük bir hayr-ı azîmi terk, dalâleti irtikâp eder. Evet, Sofestaînin bir şüphesi için, binlerce menfaat delilleri olan hidayeti terk ediyor.

Halbuki insan çok vehham, ihtiyatlı olduğuna nazaran, dünyevî bir işte onda bir zarar ihtimali varsa içtinap eder. Âhiret işi olursa, onda dokuz zarar ihtimali olduğu halde, içtinap etmez. İşte cehalet bu kadar olur!
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Zeylü'l-Habbe / Sonraki Risale: Zühre
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfakî : dış dünyaya ait, dış dünya ile ilgili
âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat, öteki dünya
ahvâl : haller, davranışlar
ahvâlât : haller
akis : yansıma
bâtın : bir şeyin iç yüzü
cehalet : cahillik, bilgisizlik
dalâlet : hak ve doğru yoldan sapkınlık
dünyevî : dünya ile ilgili
enâniyet : benlik, gurur
esbab-ı zahiriye : görünürdeki sebepler
evham : kuruntular, şüpheler
fezleke : öz, netice, özet
gafil : Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan, sorumsuz, vurdumduymaz
gaflet : sorumsuzluk, vurdumduymazlık; Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
haricî : dış dünyaya âit
hayr-ı azîm : büyük hayır, sevap
hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet
hususî : özel
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
icmal : özetleme, kısaca ifade etme
icmâlî : kısaca, özetle
içtinap etmek : kaçınmak, sakınmak
ihtiyatlı : tedbirli
irtikâp etmek : yapmak, işlemek
isâl etme : ulaştırma
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
kalb etme : dönüşme
kesret : çokluk
lâkin : ama, fakat
mertebe : derece
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
Mûcid : herşeyi icad eden, var eden yaratıcı Allah
muhakkak : kesin, gerçekliği kesin olan
müsebbebat : sebeplerle meydana gelenler, sebeplerin sonuçları
müsebebiyet : bir sebep, tesir v.s. sonucu ortaya çıkma, netice olma
nazaran : bakarak, –göre
nefis : bir kimsenin kendisi, mânevî yapısı
nefsî tefekkür : kişinin kendisi ve kendi varlığı üzerinde etraflıca derinlemesine düşünmesi
Nuru’l-Envâr : bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan Allah
Sâni-i Ezelî : varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
sathî : sığ, yüzeysel
Sofestaî : kâinatın Yaratıcısını kabul etmeyen ve her şeyi, hatta kendini dahi inkâr eden bir felsefî ekole bağlı kimse
tabiat : (tabiat fikri) materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi
tafsilât : ayrıntılar
takarrüb etmek : yaklaşma
teemmül : düşünme, tefekkür etme, inceden inceye araştırma
tefekkür : Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünme
tetkikat : incelemeler
umumî : genel
vahdet : Allah’ın birliği
vecih : tarz, yön
vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...