Onuncu Mesele


Kelâmın selaseti ise: Bir derece hissiyattan tafralık ve iştibak etmemek; ve tabiatı taklit; ve harice temessül; ve mesîl-i garazda sedad; ve maksat ve müstekarrın temeyyüzüdür. Şöyle ki: Kelâmda hissiyat da tamam olmadan çifte atmak, başkasıyla mezc etmek, selâsetini tağyir eder. Ve nizamsız iştibaktan tevakki ve maâni-i müteselsilede tederrüc lâzımdır.

Hem de san’at-ı hayaliyesiyle tabiata şakirtlik etmek gerektir. Tâ tabiatın kavanini onun san’atında in’ikâs edebilsin.

Hem de tasavvuratını öyle hariciyata muhâkî ve müşakil etmek lâzımdır. Farazâ tasavvuratı dimağdan kaçıp hariçte tecessüm etseler, hariç onları istilhak; ve neseplerini inkâr etmesin ve desin: “Onlar ben’im” veyahut “Keennehu” veyahut “Benim veledimdir.”

Hem de garazın mesîlinde ve kastın mecrasında teferruk etmemek için sedad etmek, çele-çepe temayül etmemektir. Tâ canipler garazın kuvvetini teşerrüb etmekle ehemmiyetsiz etmesin. Belki köşeler, tazammun ettikleri taravet ve letafetiyle zenav gibi garaza imdat ve kuvvet vermek gerektir.

Hem de kastın müstekartemeyyüz ve ağrazın mültekataayyün etmek selâsetin selâmetine lâzımdır.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ağraz : maksatlar, hedefler
âlât-ı müdafaa : savunma araç ve gereçleri
altı cihet : ön, arka, sağ, sol, üst, alt yönleri
beyân : hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi san’atlarla anlatım ve açıklama
canip : yan taraf, cihet
cinayet ve ictinadan himayet etmek : kesilme ve mevyelerin toplanma teklikesine karşı korumak
çele-çepe : sağa-sola
evham : vehimler, vesveseler
garaz : gaye, hedef
himayet etmek : korumak
ictina : meyve toplamak
ihlâl etmemek : bozmamak, karıştırmamak
istimdad-ı hayat : hayat talep etmek, hayatî yardım istemek
istirak-ı sem’ edememek : haber çalamamak, kulak hırsızlığı yapamamak
itirazat : itirazlar
kast : amaç, hedef
kelâm : ifade, söz
kuyûdât : kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçaları, bütün unsurları
letafet : güzellik, şirinlik
levazım : ayrılmaz unsurlar, beraber bulunmasına ihtiyaç olan şeyler
mahmul : yüklem; mantıkta müsned’e denir. Meselâ, “insan nâtıktır” cümlesinde “nâtık (konuşan)” mahmuldür. Burada nâtık kelimesi, insan kelimesine hamledilmiş, yüklenmiştir
mebâdî : ilkeler, her türlü tartışmanın dışında sayılan öncüller, prensipler
mecra : akıntı yatağı, kanal
mesîl : mecra, akıntı yatağı
mevzu : hükmün, konunun öznesi
meyvedar : meyveli
muhâkemat : muhakemeler; bir karara varmak için bir meseleyi iki taraflı olarak bütün delileriyle beraber incelemek
mukabele etme : karşılık verme, karşı koyma
mukadder sualler : gelmesi beklenen, muhtemel sorular
mücehhez etmek : donatmak
müdafi : müdafaa eden
müheyya etmek : hazırlamak
mülteka : buluşma noktası, kavşak
münazarat : münazaralar; düzeyli tartışmalar
müstekar : varılıp durulan yer, karargâh, son menzil
mütekellim : konuşan
nazar : bakış, göz
nazara almak : dikkate almak
sedad : sapmadan ilerleme
selâmet : sağlamlık, sıhhat
selâset : akıcılık, sözün akıcı olması s)
sual-i mukadder : gelmesi beklenen, muhtemel soru
şeyatîn : şeytanlar
taayyün etmek : belli olmak, açık seçik olmak
takyid : sınırlama, çerçeve içine alma
taravet : tazelik
tavsif : vasıflandırma, nitelendirme
tazammun ettikleri : içinde bulundurdukları, kapsadıkları
teferruk etmemek : dağılmamak, kollara ayrılmamak
tekallüt etmek : (silah vs.) kuşanmak; (takı, muska vs.) takınmak
temayül etmeme : eğilim göstermeme, yönelmeme
temeyyüz (etmek) : seçkin olmak, benzerlerinden farklı ve üstün olmak
teşerrüb etme : içme, içine çekme
ulvî : yüce
vehm : kuruntu, vesvese
zenav : havuz, suların biriktiği yer
zübde : özet, hülâsa; kaymak
belâgat : sözün düzgün ve kusursuz şekilde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
cesîm : büyük
çendan : gerçi, her ne kadar
dimağ : beyin
esalib : üsluplar, ifade tarzları
farazâ : sözün gelişi, söz gelişi, farz edelim ki
hariciyat : dış dünyadaki şeyler, gerçekler
hissiyat : duygular, hisler
îcâz : özlü söz söyleme; meramı en kısa ifadeyle anlatma
icmal : özetleme
in’ikâs : yansıma, aksetme
istilhak (etsin) : kendine almaya, kendine katmaya çalışsın
iştibak : karışıklık; birbirine geçme
itizar : kusurunu bilerek özür beyan etme, kusurunu beyan edip af dileme
kavânin : kanunlar
keennehu : sanki odur, hemen hemen odur
kelâm : ifade, söz
kütüb-ü sâlise : üçüncü kitap, üçüncü makale (Muhâkemât’ın üçüncü makalesi)
maâni-i müteselsile : zincirleme, peş peşe gelen mânâlar
mesîl-i garaz : hedefin, maksadın mecrası, akıntı yatağı
mezc etmek : kaynaştırmak, bütünleştirmek
muğlâk : kapalı, zor anlaşılır
muhâkî : benzer
mukaddeme : başlangıç
müstekar : varılıp durulan yer, karargâh, son menzil
müşakil etmek : şeklen benzetmek
müşevveş : dağınık, karışık, düzensiz
müteanika : birbirinin boynuna sarılmış
mütenasika : bir düzen içinde, tertipli; birbirine uygun, insicamlı
mütenevvia : çeşit çeşit
müteşa’ib : budaklara, kollara ayrılmış
müteşâbike : ağ gibi, birbiri içinde ve birbiriyle beraber
nesep : soy, şecere
nizamsız : düzensiz
san’at-ı hayaliye : hayal san’atı
sedad : sapmadan ilerleme
selaset : sözün akıcılığı, ifadedeki ahenk, kolaylık ve akıcılık
semerat : meyveler, neticeler
şakirtlik : talebelik, öğrencilik
şe’n : hâl, özellik, nitelik
şecere : ağaç
şecere-i hakikat : hakikat ağacı
tafralık : kendini olduğundan değerli gösterme, yüksekten atma
tağyir etme : başka bir şeyle değiştirme
tasavvurat : tasarılar, düşünceler, hayaller
tasvir etme : anlatma, ifade etme, şeklini çizme
tecellî etme : belirme, görünme
tecessüm : cisimleşme, cisim hâlinde belirme
tederrüc : derece derece ilerleme, derecelenme
temaşa etmek : bakma, seyretme
temessül : görünme, belirme
temeyyüz : seçkin olma, benzerlerinden farklı ve üstün olma
tersim etme : resimleme
tevakki : çekinme, sakınma, korunma
urûk : kökler, damarlar
veled : çocuk, evlad
Yükleniyor...