Eğer bir nümune istersen, Dokuzuncu Meseledeki Arabî parçalarına bak. İşte:

فَانْظُرْ اِلٰى كَلاَمِ الرَّحْمٰنِ الَّذِى عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ فَبِاَىِّ اٰياَتِ رَبِّكَ لاَ تَتَجَلَّى هَذِهِ الْحَقِيقَةُ فَوَيْلٌ حِينَئِذٍ لِلظَّاهِرِيِّـينَ الَّذِينَ يَحْمِلُونَ مَالاَ يَفْهَمُونَ عَلَى التَّكْرَارِفَاِنْ شِئْتَ فَانْظُرْ اِلٰى قِصَّةِ مُوسٰى فَاِنَّهَا اَجْدٰى مِنْ تَفَارِيقِ الْعَصَا اَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِيَدِهِ الْبَيْضَاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ مَحَبَّةً وَ حَيْرَةً سَاجِدِينَ لِبَلاَغَتِهِ 1

Eğer istersen, ulûm-u âliyenin (اٰلِيَه) kitaplarının dibacelerine bak. Eğer çendan o dibacelerde şu san’at-ı belâgat çok dakik ve lâtif olmazsa da, fakat ondaki beraatü’l-istihlâl bu hakikate bir beraatü’l-istihlâldir. Hem de şu kitabın dibacesinde mu’cizata işaret yolunda Peygamberimizin (a.s.m) zâtı, nübüvvetine mu’cize gösterilmiştir. Hem de Üçüncü Makalenin dibacesinde kelime-i şahadetin iki cümlesi birbirine şahit gösterilmiştir. Hem de Yedinci Mukaddemede, inşikak-ı kamere, yere inmeyi ilâve edenlere denilmiş: Mu’cizenin kamerini münhasif ve şems gibi burhan-ı nübüvveti Süha gibi mahfî olmasına sebep oldunuz. Buna kıyasen, şu hakikate, şu kitapta birçok nümune bulabilirsin. Zira bu kitabın mesleği, benim gibi harice boykotajdır. Hattâ, zaruret olmazsa, efkâr ve mesailde ve misallerde ve esalipte harice boykotaj etmektir. Fakat tevafuk-u hâtır olabilir. Zira hakikat birdir. Hangi kapıyla girsen, aynını göreceksin.

Hâtime

“Söylenene bak, söyleyene bakma” söylenilmiştir. Fakat ben derim: Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne içinde söylemiş? Niçin söylemiş? Söylediği sözü gibi dikkat etmek, belâgat nokta-i nazarından lâzımdır, belki elzemdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Kur’ân’ı öğreten Rahmân’ın kelâmına bir bak: Rabbinin âyetlerinden hangi biri var ki, bu hakikat onda tecellî etmesin? Yazıklar olsun o zahirperestlere ki, anlamadıkları şeyi tekrara hamlederler. Bu hakikati görmek istersen, kıssa-i Mûsâ’ya bak. Bu kıssanın tamamında, büyük bir kuvvet vardır ki, Kur’ân onu yed-i beyzâsına aldığı vakit, ilm-i beyanın sâhirleri, onun belâgatine hayran kalmış ve muhabbetle secdeye varmışlardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmât : işaretler, semboller, izler
amd : bizzat istemek, maksatlı olmak
amden : kasden; bizzat isteyerek, maksatlı olarak
belâgat : sözün düzgün, kusursuz şekilde ve hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beraatü’l-istihlâl : maksadı en güzel, en belîğ şekilde özetleyen giriş bölümü
boykotaj : boykot, boykot etme
burhan-ı nübüvvet : peygamberlik delili
çendan : gerçi, her ne kadar
dakîk : ince
dibace : mukaddeme, önsöz
efkâr : fikirler, düşünceler
elzem : çok gerekli
emarat : emareler, alâmetler, nişanlar
esalip : üsluplar, tarzlar
fenn-i maânî : sözün maksada uygunluğundan bahseden ilim, ilm-i ma‘ânî. (belâgat ilminin üç bölümünden biri)
garaz : gaye, hedef
haric : dışarı
inşikak-ı kamer : Peygamberimizin (a.s.m.) bir işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi
kelime-i şehadet : “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” ifadesi
kıyasen : benzeterek, karşılaştırarak
lâtif : ince, hoş, şirin
mahfî : gizli
malûm : bilinen, belli
mesail : meseleler
mezaya : meziyetler, üstün vasıflar
mu’cizât : mu’cizeler
mukaddeme : başlangıç
münhasif (olma) : gölgelenip sönükleşme, görünmez hâle gelme (Ay tutulması için kullanılır)
nasb : konulma, yerleştirme, tayin etme
nokta-i nazar : bakış açısı
nübüvvet : peygamberlik
san’at-ı belâgat : belâgat san’atı
Süha : büyükayı yıldız kümesindeki en küçük yıldız; eskiden gözün keskinliği bu yıldızla denenirdi
şems : güneş
tevafuk-u hâtır : bir fikir tevafuğu, bir düşünce rastlantısı
ulûm-u âliye : âlet ilimleri; gramer, matematik, mantık gibi ilimler
Yükleniyor...