İşaret
Malûm olsun ki, fenn-i maânî ve beyanın mezayasının belâgatçe mühim bir şartı, kasten ve amden garazın cihetine emaratla işaret ve alâmâtın nasbıyla kast ve amdini göstermektir. Zira onda tesadüf bir para etmez. Fenn-i bedîin ve tezyinat-ı lâfziyenin şartı ise, tesadüf ve adem-i kasttır. Veyahut tesadüfî gibi tabiat-ı mânâya yakın olmaktır.

Telvih
Pûşîde olmasın ki, tabiata ve hakikat-i hariciyeye delâlet eden ve hükm-ü zihnîyi kanun-u hariciyle rapteden, tâbir câizse perdeyi delerek, altındaki hakkı gösteren âletlerin en sekkâbı اِنَّ - i tahkîkiyedir. Evet şu اِنَّ ’nin şu hâsiyetine binaendir ki, Kur’ân’da kesretle istimal olunmuştur.

Tenbih
Ey birader! Bu makaledeki kavanin-i lâtife şu perişan esalipten teberrî ve nefret etmesi seni tağlit etmesin. Meselâ, “Eğer bu kanunlar iyi olsaydılar, onları vaz edene iyi bir ders-i belâgatı vereceklerdi. Hem de güzel bir üslûbu giyeceklerdi. Halbuki, onları vaz eden ise ümmîdir. Üslûpları dahi perişandır” gibi bir vehme zâhip olma. Yahu, bu vehme ehemmiyet verme. Zira bir fende herbir ilim sahibi onda san’atkâr olmak lâzım gelmez. Hem de ile’l-merkeziye olan kuvve-i câzibe, ani’l-merkeziye olan kuvve-i dafiaya galiptir. Çünkü kulağın dimağa karabeti ve akılla sıla-i rahmi vardır. Halbuki mâden-i kelâm olan kalp ise, lisandan uzak ve ecnebîdir. Ve hem de çok defa lisan kalbin dilini tamamen anlamıyor. Lasiyyema, kalb bazan meselenin derin yerlerinden, kuyu dibinde gibi bir tıntın ederse, lisan işitemez; nasıl tercümanlık edecektir? Elhasıl: Fehim ifhamdan daha esheldir, vesselâm.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmât : işaretler, semboller, izler
amd : bizzat istemek, maksatlı olmak
amden : kasden; bizzat isteyerek, maksatlı olarak
belâgat : sözün düzgün, kusursuz şekilde ve hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beraatü’l-istihlâl : maksadı en güzel, en belîğ şekilde özetleyen giriş bölümü
boykotaj : boykot, boykot etme
burhan-ı nübüvvet : peygamberlik delili
çendan : gerçi, her ne kadar
dakîk : ince
dibace : mukaddeme, önsöz
efkâr : fikirler, düşünceler
elzem : çok gerekli
emarat : emareler, alâmetler, nişanlar
esalip : üsluplar, tarzlar
fenn-i maânî : sözün maksada uygunluğundan bahseden ilim, ilm-i ma‘ânî. (belâgat ilminin üç bölümünden biri)
garaz : gaye, hedef
haric : dışarı
inşikak-ı kamer : Peygamberimizin (a.s.m.) bir işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi
kelime-i şehadet : “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” ifadesi
kıyasen : benzeterek, karşılaştırarak
lâtif : ince, hoş, şirin
mahfî : gizli
malûm : bilinen, belli
mesail : meseleler
mezaya : meziyetler, üstün vasıflar
mu’cizât : mu’cizeler
mukaddeme : başlangıç
münhasif (olma) : gölgelenip sönükleşme, görünmez hâle gelme (Ay tutulması için kullanılır)
nasb : konulma, yerleştirme, tayin etme
nokta-i nazar : bakış açısı
nübüvvet : peygamberlik
san’at-ı belâgat : belâgat san’atı
Süha : büyükayı yıldız kümesindeki en küçük yıldız; eskiden gözün keskinliği bu yıldızla denenirdi
şems : güneş
tevafuk-u hâtır : bir fikir tevafuğu, bir düşünce rastlantısı
ulûm-u âliye : âlet ilimleri; gramer, matematik, mantık gibi ilimler
adem-i kast : kasıt olmaksızın, bilmeden
ani’l-merkeziye : merkezden dışa doğru
binaen : bu sebepten dolayı, buna dayanarak
birader : kardeş
delâlet etme : işaret etme, gösterme
ders-i belâgat : belâgat dersi; sözün düzgün, kusursuz olarak hâlin ve makamın icabına göre söylenmesini öğreten ders
dimağ : beyin
ecnebî : yabancı
elhasıl : kısaca, özetle
esalip : üsluplar, ifade tarzları
eshel : daha kolay
fehim : anlama, kavrama
fenn-i bedîi : sözün güzel olması usûl ve kaidelerinden bahseden belâgat ilminin bir bölümü
hakikat-i hariciye : dış dünyaya ait gerçek
hâsiyet : özellik, hususiyet
hükm-ü zihnî : zihnin verdiği hüküm
ifham : anlatma, anlamasını sağlama
ile’l-merkeziye : merkeze doğru
istimal : kullanma
kanun-u harici : dış âlemde cereyan eden kanun
karabet : akrabalık, yakınlık
kavanin-i lâtife : lâtif, ince, şirin olan kanunlar
kesret : çokluk
kuvve-i câzibe : çekim gücü
kuvve-i dafia : itme gücü
lasiyyema : hususan, özellikle
lisan : dil
mâden-i kelâm : sözün mâdeni; ifadenin kaynağı
metanetli : metin, sarsılmaz, sebat eden
pûşîde : örtülü, gizli
rapt eden : bağlayan
sekkâb : delici, delen
sıla-i rahm : akraba bağı, ziyareti
tabiat-ı mânâ : mânânın tabiatı
tağlit : yanıltma, karıştırma, yanlışa düşürme
teberrî : uzak olma
telvih : kinaye şeklinde açıklama; asıl mânâ ile kinaye yoluyla kastedilen mânâ arasındaki vasıtaların çok olduğu kinaye türü
tesadüfî : rastlantı
tezyinat-ı lâfziye : sözle ilgili süslemeler, cinas, seci’ gibi anlamdan ziyade kulağa hitap eden söz san’atları
ümmî : sistemli bir eğitim görmemiş
üslûp : ifade, anlatım tarzı; san’atkârın görüş, his ve idrak ediş tarzı, ifadesindeki kendine has özelliği
vaz : koyma, yerleştirme
vehm : kuruntu, zan
vesselâm : işte bu kadar, bundan sonra selâm
zâhip olma : bir zanna kapılma, bir fikre uyma
zât : kişi
اِنَّ-i tahkîkiye : Arapça’da pekiştirme edatı olan “muhakkak ki…” mânâsına gelen “inne” lafzı Diğer edatlar)
Yükleniyor...