İtizar

Ey şu dar ve ince ve karanlık olan yolda benimle arkadaşlık eden sabırlı ve metanetli zât! Zannediyorum, bu İkinci Makalede yalnız hayretle seyirci oldun, müstemi olmadın. Çünkü anlamadın. Hakkınız var. Zira, mesail gayet derin ve arkları uzun ve ibare ise gayet muhtasar ve muğlak ve Türkçem de epeyce noksan ve müşevveş, ve vaktim dahi dar, ben de acele, sıhhatim muhtel, başım nezlelidir. Şu karışık zeminde ancak şöyle bir varakpare çıkabilir.

وَالْعُذْرُ عِنْدَ كِرَامِ النَّاسِ مَقْبُولٌ 1

Ey birader! Unsur-u Hakikati, kübrâ gibi ve Unsur-u Belâgatı suğra gibi mezc et. Elektrik şuaı gibi olan hads-i sadıkı geçir. Tâ gayet hararetli ve parlak ziyalı olan Unsur-u Akideyi netice vermek için senin zihnine istidadat verebilsin.

İşte, Unsur-u Akideyi Üçüncü Makalede arayacağız.

İşte başlıyorum: “Nahu.”
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Özür, büyük insanların yanında makbuldür.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ark : su yolu, cetvel
birader : kardeş
hads-i sadık : doğru kavrayış, doğru sezgi
istidadat : istidatlar, kabiliyetler, yetenekler
kübrâ : büyük önerme, hükmün yüklemi
mesail : meseleler
mezc : karıştırıp kaynaştırma
muğlak : kapalı, anlaşılması zor
muhtasar : kısa, özet
muhtel : bozuk, karışık
müstemi : dinleyici
müşevveş : dağınık, karışık
nahu : o halde işte…; örneğin
sugrâ : küçük önerme, hükmün konusu
şua : ışık, parıltı
Unsur-u Akide : inanç unsuru; Muhâkemât’ın üçüncü makalesi
Unsur-u Belâgat : belâgat unsuru, Muhâkemât’ın ikinci makâlesi
Unsur-u Hakikat : hakikat unsuru
varakpare : kağıt parçası
Yükleniyor...