Tenbih
Mükerrem olan insan, insaniyetin cevheri itibarıyla daima hakkı satın almak istiyor ve daima hakikati arıyor ve daima maksadı saadettir. Fakat bâtıl ve dalâl ise, hakkı arıyorken haberi olmadan eline düşer. Hakikatin madenini kazarken, ihtiyarsız, bâtıl onun başına düşer. Veyahut hakikati bulmaktan muztar veya tahsil-i haktan haib oldukça, asıl fıtratı ve vicdanı ve fikri, muhal ve gayr-ı mâkul bildiği bir emri, nazar-ı sathî ve tebeiyle kabulüne mecbur oluyor.

İşte bu hakikati pîş-i nazara al. Göreceksin ki, bütün nizam-ı âlemden eser-i gaflet olarak tevehhüm ettikleri ezeliyet-i madde ve hareket ve şu bütün akılları hayrette bırakan nakş ve san’at-ı bediada tahayyül ettikleri tesadüf-ü amyâ ve bütün hikemin şehâdâtına rağmen esbab-ı camideden itikad ettikleri tesir-i hakikî, ve nefislerine mugalâta edip vehmin-istimrara istinaden-iğvâsıyla tecessüm ve tahayyül olunan tabiat-ı mevhumeyi merci yapmakla tesellî ettikleri, elbette fıtratları reddeder. Fakat yalnız hakka teveccüh ve hakikate kast ettikleri için, şu evham-ı bâtıla davetsiz olarak yolun canibinden taarruz ettikleri için, elbette hedef-i garazına nazarını dikmiş olan adam, o evhama tebeî ve sathî bir nazarla bakıyor. Onun için, müzahref olan içine nüfuz edemez. Fakat ne vakit rağbet ve kast ve satın almak nazarıyla baksa, almaya değil, belki iltifat etmeye ve bakmaya tenezzül etmez!

Evet, şu kadar çirkin bir şeyi vicdan ve akıl muhal görüyor. Kalb dahi kabul etmez. İllâ ki müşagabe ile safsata edip herbir zerreye hükemanın akıllarını ve hükkâmın siyasetlerini verip, tâ herbir zerre ehavatıyla ittifak ve intizam meselesinde müşavere ve muhabere etsinler. Evet, bu surette bir mesleği insan değil, hayvan dahi kabul etmez. Fakat ne çare, mesleğin lâzım-ı beyyini meslektendir. Şu meslek ise, bu suretten başka bir şeyle tasvir edilmez. Evet, bâtılın şe’ni şöyledir: Ne vakit tebeî bir nazarla bakılırsa, sıhhatine bir ihtimal verilir. Fakat im’ân-ı nazar eyledikçe, ihtimal-i sıhhat bertaraf olur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bâtıl : doğru olmayan, yalan, yanlış
canib : taraf, yön
cevher : öz
dalâl : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ehavat : kardeşler; benzer şeyler
emr : iş, husus
esbab-ı camide : cansız tabiî sebepler
eser-i gaflet : gaflet eseri
evham : kuruntular, şüpheler
evham-ı bâtıla : insanları haktan uzaklaştıran bâtıl vehimler ve kuruntular
ezeliyet-i madde ve hareket : madde ve hareketin başlangıçlarının olmaması, sonradan yaratılmaması
fıtrat : yaratılıştan gelen özellik
gayr-ı mâkul : akla uymayan, akıl dışı
hâib : bir işte emeği boşa giden, istediğini elde edemeyen
hakikat : asıl, esas, doğru, gerçek
hedef-i garaz : kasdolunan hedef, maksat
hikem : hikmetler, ilimler
hükema : filozoflar, aklı esas alan felsefeciler
hükkâm : idareciler, idareye hükmedenler
iğvâ : ayartma, kandırma
insaniyet : insanlık
intizam : tertib, düzen
istimrâr : devam etme
istinaden : dayanarak
itikad etme : inanma
ittifak : birleşme, birlik
kast etme : hedef ve maksat olarak yönelme
merci : kaynak; hedef noktası
meslek : gidilen yol, metod
mugalâta etme : aldatmak maksadıyla yanıltıcı sözler söyleme, demagoji yapmak
muhabere : haberleşme
muhal : imkânsız, olmayacak şey
muztar : mecbur, çaresiz
mükerrem : şerefli, itibarlı, kendisine ikram olunan (bk. k-r-m)
müşâgabe : demegoji; tartışma ve eleştiriyi meslek kabul edenlerin yolu
müşavere : istişare etme, danışma
müzahref : pislik, kof, süprüntü
nazar : bakış, dikkat
nazar-ı sathî ve tebeî : derine inmeyen yüzeysel ve dolaylı bakış
nizam-ı âlem : bütün varlıklar âlemindeki hassas düzen
nüfuz etme : bir şeyin içine sızma, girme
pîş-i nazar : göz önü
rağbet : ilgi, istek
safsata : yalan yanlış, uydurma
san’at-ı bedia : eşsiz ve benzersiz san’at
sathî : sığ, yüzeysel
şehâdât : şahitlikler ve tanıklıklar
taarruz etme : saldırma
tabiat-ı mevhume : gerçekte olmadığı halde var diye düşünülen tabiat ve ondaki tesir
tahayyül etme : hayal etme
tahsil-i hak : hakkı, doğruyu öğrenme
tebeî : kasdî olmayan, dolayısıyla
tecessüm ve tahayyül olunma : asılsız bir hükmü maddî şekle büründürme ve hayal etme
tenbih : uyarı, ikaz
tesadüf-ü amyâ : kör tesadüf
tesir-i hakikî : gerçek tesir sahilbi
teveccüh : yönelme
tevehhüm etme : kuruntuya kapılma, olmadığı hâlde var diye düşünme
vehm : kuruntu, gerçekte olmayan bir şeyi var diye düşünme
zerre : atom
a’raz : bir varlığın bizzat kendinde olmayan ve ona ilişen, takılan özellikler (koku, renk gibi)
adem-i sırf : tam bir yokluk
araziyet : “araz” olma hâli; bir şeyin aslından olmayan (koku, renk gibi)
bâtıl : hakikatsız, hak ve doğru olmayan
bertaraf olma : ortadan kalkma
cemî : bütün
cevher : öz, bir şeyin özü, esası, fıtratı
cihet : yön
dâvâ olunan : iddia edilen; öne sürülen
delil-i ihtirâî : varetme delili
envâ : çeşitler, türler
ezeliyet : varlığının başlangıcı olmaması, sonsuzluk
fasıl : kısım, bölüm
feya acaba : “Ne kadar da şaşırtıcı” mânâsına gelen hayret ifadesi
hakikaten : gerçekten
hareket-i zaile-i hâdise : var olma ve yok olma şeklinde görülen hareket
hareket-i zerrat : zerrelerin, atomların hareketi
havâss-ı mümeyyize : varlıkları birbirinden ayıran özellikleri
hayret-efza : hayrete düşüren
hudûs : sonradan meydana gelme, yok iken varlık kazanma
husul : meydana gelme, ortaya çıkma
icmal : özet
ihtimal-i sıhhat : bir meselenin sağlıklı ve doğru olabilme ihtimali
im’ân-ı nazar : etraflıca, derinlemesine inceleme
insaniyet : insanlık
isnat etme : dayandırma
istiğrap : garipseme
istinkâr : inkâr etme
lâzıme-i zaruriye-i beyyine : bir meseleyle beraber düşünülmesi ister istemez zaruri olan diğer bir şey (“Allah” denilince Onun ezelî olduğu da zorunlu olarak bilinir)
lâzım-ı beyyin : bir mesele hakkında hiçbir delil ve işarete ihtiyaç olmadan, o şeyle beraber düşünülmesi zaruri olan diğer bir şey (insan denilince ilim kabiliyetinin akla gelmesi gibi)
masnuat : san’atlı bir şekilde yaratılan varlıklar
meslek : gidilen yol, metod
muhakkak : gerçekliği kesin olarak bilinen
muhtera' : yoktan var edilmiş, icad edilmiş
muttasıf : vasıflanmış; belli bir sıfata sahip olan
mübayenet-i cevheriye : öze yönelik ayrılık, farklılık
münâfi : aykırı, zıt
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Vacibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve herşeyi san'atla yaratan Allah
sıfât-ı kemâliye : mükemmelliği ve eşsizliği gösteren sıfatlar
sıhhat : sağlamlık, doğruluk
suret : şekil, görünüm
suret-i mütegayyire : görünümün sürekli değişken olması
şe’n : özellik, belirleyici nitelik
şerait-i âdiye-i itibariye : varlığı ve her yerde cari olduğu kabul edilen göreceli şartlar
tasvir etme : şekillendirerek anlatma
tebeî nazar : kasdî olmayan, dolaylı bakış
tecerrüd : soyutlanma, sıyrılma
telvih : sözün gelişinden kastedilen diğer mânâlar
tenasül : üreme; birbirinden doğup türeme
tesadüf-ü amyâ : kör tesadüf
teselsül : zincirleme devam etme, ard arda gelme
teşkil etme : meydana getirme
umum : bütün, genel
Yükleniyor...