Lügatler :
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
arzu-yu hilâf : muhalefet etme, karşı koyma arzusu
asla ircâ etme : temele dayandırma
bahane : asılsız gerekçe
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
avâlim-i gayb : gayb âlemleri, gözle görünmeyen âlemler
berahin-i Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah’ın varlığının delilleri
cemî : bütün
dibace : önsöz, başlangıç
evsaf : vasıflar, nitelikler
evsâf-ı cemâliye ve kemâliye : sonsuz güzelliğe ve mükemmelliğe ait sıfatlar
fer’ : dal, kol, bir aslın kolu
hüsn : güzellik
hüsün ve cemâl : güzellik ve hoşluk
îcâb : zorunlu kılma; bir fiilin yapılmasını isteme ve onun terk edilmesini yasaklama
icad : var etme, vücuda getirme
ihsan : bağış, ikram, lütuf
istidatsızlık : kàbiliyetsizlik
kâbe-i kemâlât : mükemmel ve eşsiz özelliklerin merkezi
kelâm : ifade, söz
kelime-i şehadet : “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” sözü
kemâl : mükemellik
lâyuhadd : hadsiz, sınırsız
levazımat : bir varlıkta olması gerekli olan özellikler
lisan-ı sâdık : doğru söyleyen lisan
maddiyat : maddi varlıklar
mahiyat : mahiyetler, nitelikler
mahiyat-ı mümkine : mümkin olan mâhiyetler; varlığı da yokluğu da eşit olan varlıkların temel özellikleri
makam : konum
mâkes : yansıma yeri, ayna
mârifetullah : Allah’ı bilme ve tanıma
meşhud : hakkında şâhidlikte bulunulan
metin : sağlam, sarsılmaz
minhac : meslek, yol
mişkât : kandil
mukaddeme : giriş, başlangıç, önsöz
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış, kutsal
muttasıf : sıfatlanmış
müberra : arınmış, temiz
münezzeh : kusur ve eksiklikten yüce
müstakim : istikametli, dosdoğru
neam : evet, öyledir
nekais : eksiklikler, kusurlar
neş’et etme : meydana gelme, doğma, kaynaklanma
ruh-u hidayet : hidayetin ve istikâmetin ruhu, özü
sâdık : doğru, gerçek
Sahib-i Medine-i Münevvere : Medine-i Münevvere’nin sahibi, efendisi; Hz. Peygamber efendimiz (a.s.m.)
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan ve herşeyi san’atla yaratan Allah
servet : zenginlik
şâhid : şâhidlik yapan
tahsin : güzelleştirme
tarik-i hadid-i beyzâ : nurlu ve parlak demir yolu
vücûb : varlığı zorunlu olma; fiilin terki hâlinde kınama ve cezaya müstehak olma
vücud : varlık
zıll-i zalîl : gölgenin gölgesi, zayıf gölge (güneşin aynadaki görüntüsüne “güneşin gölgesi” denir)
zücace : camdan yapılmış lâmba
burhan : delil, hüccet, isbat vasıtası
burhan-ı bâhir : açık, âşikâr delil
burhan-ı fasîh : çok açık ve düzgün anlaşılan delil
burhan-ı neyyir : nurlu, parlak delil
cânib : yön, taraf
delâil : deliller, işaretler
delil-i zîhayat : canlı delil
devir : bir şeyin ispatı için kullanılan delilin doğruluğuna, yine ispatlanan şeyin delil sayılması
emir : iş, husus, durum
emma ba’dü : “bundan sonra, asıl meseleye gelince” mânâsında olup, söze başlarken kullanılan ifade sözün önemine delil olarak kullanılır
evham : kuruntular, şüpheler
hak : doğru, gerçek
haşr : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hilkat : yaratılış
hüccet-i kàtıa : kesin delil
hüccet-i nâtıka : konuşan delil
iltizam-ı taraf-ı muhalif : muhalif tarafı destekleme, karşı tarafın fikirlerine sarılma
intacı : netice, sonuç vermesi
ispat-ı sıdkı : doğruluğunun ispatı
istidad-ı seyyie : kötü bir özellik, yapı
lâtife-i Rabbâniye : insanın kalbine bağlı ve bütün duygularının sultanı olan ince duygu, İlâhî hakikatleri hisseden duygu
lisan : dil
maddeten : madde itibarıyla
mâzur : özürlü, mazeretli
mecmu : bütün, genel
mir’ât : ayna
mütalâa etmek : tetkik etmek, araştırmak; incelemek
nahu : şöyle ki, örneğin
nazar : bakış, göz
neam : evet, öyledir
nübüvvet : peygamberlik
rasat etmek : gözetlemek
red : kabul etmeme
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
seciye : huy, karakter
sıdk : doğruluk
sıhhat : sağlamlık, doğruluk
sureten : görünüş itibarıyla
şahid-i sadık : doğruluğundan şüphe olmayan şahid
tafsil : ayrıntılı açıklama
taskîl : cilalama, parlatma
temhid : konunun hazırlık bölümü
tenbih : ikaz, uyarı
tevakkuf etme : bir şeye bağlı olmak
zaafiyet : zayıflık, güçsüzlük
zât-ı Muhammed : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) zâtı, şahsiyeti
zengâr : pas, bakır pası