İkinci cihette tedebbür et. Şöyle: İnsandaki lâyetanâhîlik ve tabiatındaki meylü’t-tecavüz ve kuvâ ve âmâlindeki adem-i tahdid ve âlemdeki meylü’l-istikmalin dalı hükmünde olan insandaki meylü’t-terakkinin semeresi hükmünde olan kamet-i nâmiye-i istidad-ı insanîsine intibak etmeyen, belki camid ve muvakkat olan kanun-u beşer ki, tedricen tecarüple hâsıl olan netaic-i efkârın telâhukuyla vücuda gelen o kavanin-i beşer, şu semere-i istidadın çekirdeklerinin terbiye ve imdadına adem-i kifayetinin sebebiyle maddeten ve mânen iki âlemde saâdet-i beşeri temin edecek, hem de kamet-i istidadının büyümesiyle tevessü edecek, zîhayat ve ebediye bir şeriat-ı İlâhiyeye ihtiyaç gösterir. İşte, şeriatı getiren, peygamberdir.

Eğer desen: “Biz görüyoruz ki: Dinsizlerin veya sahih bir dini olmayanların ahvalleri muaddele ve munazzemedirler.”

Elcevap: O adalet ve intizam, ehl-i dinin ikazat ve irşadatıyladır. Ve o adalet ve faziletin esasları, enbiyanın tesisleriyledir. Demek enbiya, esas ve maddeyi vaz etmişlerdir. Onlar da o esas ve fazileti tutup, onda işlediklerini işlediler. Bundan başka nizam ve saadetleri, muvakkattır. Bir cihetten kaime ve müstakime ise, çok cihattan mâile ve münhaniyedir. Yani, ne kadar sureten ve maddeten ve lâfzan ve maâşen muntazamadır; fakat sîreten ve mâneviyaten ve mânen faside ve muhtelledir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abesiyet : faydasızlık ve gayesizlik
adalet : haklıya hakkının verilmesi, dengesizliğin ortadan kaldırılması
adem-i kifayet : kâfi gelmeme, yetersiz kalma
adem-i tahdid : sınırsızlık, hudutsuz olma
ahval : haller, durumlar
âmâl : emeller, arzular
camid : cansız, katı, donuk
cihat : cihetler, yönler
ebediye : sonsuz
ehl-i din : dine inananlar
enbiya : nebiler, peygamberler
esas : temel husus
faside : çürük, bozuk
fazilet : güzel ahlâk, üstünlük
hâsıl olma : meydana gelme
hükmünde : konumunda, yapısı içinde
ifrat ve tefrit : bir şeyde aşırı seviyede ileri veya geri durma
ifsad etme : bozma
ikazat : uyarılar
imdad : yardım
intibak etme : uyum sağlama
intizam : tertib ve düzen
irşadat : insanlara doğru yolu gösteren sözler
istidadat : istidatlar, kàbiliyetler
kaime : ayakta sağlam duran, esaslı
kamet-i istidad : istidadın, yeteneklerin endamı, boyu
kamet-i nâmiye-i istidad-ı insanî : insan istidadının büyüyüp gelişen kameti, endamı, boyu
kanun-u beşer : insanlar tarafından konulan kanun
kavânin-i beşer : insanlarca ortaya konulan kanunlar, yasalar
kuvâ : duygular, hisler, görüşler
lâfzan : kelime olarak
lâyetanâhîlik : sonsuzluk
maâşen : yaşayış bakımından
maddeten : maddî olarak
mâile : eğri, eğilmiş, eğri-büğrü
mâneviyaten : mânevî olarak
meylü’l-istikmal : kemâle ve mükemmelliğe ulaşma eğilimi
meylü’t-tecavüz : haddi aşma, başkasının hakkına geçme meyli
meylü’t-terakki : ilerleme ve gelişme eğilimi
muaddele : adaletli; adalet ölçülerine uygun hale getirilmiş
muhtelle : düzensiz, karışmış, bozulmuş
munazzeme : düzenli ve sistemli hale getirilmiş
muntazam : düzenli, intizamlı
muvakkat : gelip geçici
münhaniye : eğilen, eğrilen
müstakime : istikametli, dosdoğru
netaic-i efkâr : fikirlerin neticesi
nizam : düzen, kanun
saadet : mutluluk
saadet-i beşer : insanın mutluluğu
sahih : doğru, sağlıklı
semere : meyve, netice
semere-i istidad : var olan kabiliyet ve potansiyelden ortaya çıkan netice
sîreten : iç yapısı, ahlâk ve sıfat itibarıyla
sureten : görünüşte
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi
şeriat-ı İlâhiye : ilâhî kânun, yasalar
tabiat : yaradılış, mizaç
tecârüb : tecrübeler, deneyimler
tedebbür etme : bir şeyin sonunu, hakikatini düşünme
tedricen : aşamalı olarak
tefekkür etme : etraflıca ve derinlemesine düşünme
telâhuk : birbirine eklenme, katılma, biraraya toplanma
temin etme : sağlama
tesis : kurma, inşâ etme
tevessü etme : genişleme, yayılma
vaz etme : bir şeyi yerine koyma, yerleştirme
vücuda gelme : meydana gelme, var olma
zîhayat : canlı
Yükleniyor...