Ey birader! İşte sıra üçüncü cihete geldi. İyi tefekkür et. Şöyle: Ahlâktaki ifrat ve tefrit ise, istidadatı ifsad ediyor. Ve şu ifsad ise, abesiyeti intaç eder. Ve şu abesiyet ise, kâinatın en küçük ve en ehemmiyetsiz şeylerinde mesalih ve hikemin riayetiyle âlemde hükümfermalığı bedihî olan hikmet-i İlâhiyeye münakızdır.

Vehim ve tenbih
“Meleke-i mârifet-i hukuk“ dedikleri her fenalığın maddeten zararını ihsas ede ede ve efkâr-ı umumiyeyi ikaz etmekle hâsıl olan “meleke-i riayet-i hukuk” dedikleri emri, şeriat-ı İlâhiyeye bedel olarak dinsizlerin tasavvuru ve şeriatten istiğnaları bir tevehhüm-ü bâtıldır. Zira dünya ihtiyarlandı. Öyle bir şeyin mukaddematı da zahir olmadı. Bilâkis, mehasinin terakkisiyle beraber mesâvî dahi terakki edip daha dehşetli ve aldatıcı bir şekle giriyor.

Evet, nasıl ki nevâmis-i hikmet, desâtir-i hükûmetten müstağni değildir. Öyle de, vicdana hâkim olan kavanin-i şeriat ve fazilete eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtır. İşte, şöyle mevhume olan meleke-i tâdil-i ahlâk, kuvâ-yı selâseyi hikmet ve iffet ve şecaatta muhafaza etmesine kâfi değildir. Binaenaleyh insan bizzarure vicdan ve tabiatlara müessir ve nâfiz olan mizan-ı adalet-i İlâhiyeyi tutacak bir nebîye muhtaçtır.

İşaret
Binlerce enbiya, nev-i beşerde nübüvveti iddia ederek binlerce mucizatla müddeayı ispat etmişlerdir. İşte, o enbiyanın cemi mucizatları lisan-ı vâhidle nübüvvet-i mutlakayı ilân eder. Bizim şu suğrâmıza dahi bir burhan-ı kàtı’dır. Buna tevatür-ü bilmânâ veya ne tâbirle diyorsanız deyiniz, metin bir delildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abesiyet : faydasızlık ve gayesizlik
adalet : haklıya hakkının verilmesi, dengesizliğin ortadan kaldırılması
adem-i kifayet : kâfi gelmeme, yetersiz kalma
adem-i tahdid : sınırsızlık, hudutsuz olma
ahval : haller, durumlar
âmâl : emeller, arzular
camid : cansız, katı, donuk
cihat : cihetler, yönler
ebediye : sonsuz
ehl-i din : dine inananlar
enbiya : nebiler, peygamberler
esas : temel husus
faside : çürük, bozuk
fazilet : güzel ahlâk, üstünlük
hâsıl olma : meydana gelme
hükmünde : konumunda, yapısı içinde
ifrat ve tefrit : bir şeyde aşırı seviyede ileri veya geri durma
ifsad etme : bozma
ikazat : uyarılar
imdad : yardım
intibak etme : uyum sağlama
intizam : tertib ve düzen
irşadat : insanlara doğru yolu gösteren sözler
istidadat : istidatlar, kàbiliyetler
kaime : ayakta sağlam duran, esaslı
kamet-i istidad : istidadın, yeteneklerin endamı, boyu
kamet-i nâmiye-i istidad-ı insanî : insan istidadının büyüyüp gelişen kameti, endamı, boyu
kanun-u beşer : insanlar tarafından konulan kanun
kavânin-i beşer : insanlarca ortaya konulan kanunlar, yasalar
kuvâ : duygular, hisler, görüşler
lâfzan : kelime olarak
lâyetanâhîlik : sonsuzluk
maâşen : yaşayış bakımından
maddeten : maddî olarak
mâile : eğri, eğilmiş, eğri-büğrü
mâneviyaten : mânevî olarak
meylü’l-istikmal : kemâle ve mükemmelliğe ulaşma eğilimi
meylü’t-tecavüz : haddi aşma, başkasının hakkına geçme meyli
meylü’t-terakki : ilerleme ve gelişme eğilimi
muaddele : adaletli; adalet ölçülerine uygun hale getirilmiş
muhtelle : düzensiz, karışmış, bozulmuş
munazzeme : düzenli ve sistemli hale getirilmiş
muntazam : düzenli, intizamlı
muvakkat : gelip geçici
münhaniye : eğilen, eğrilen
müstakime : istikametli, dosdoğru
netaic-i efkâr : fikirlerin neticesi
nizam : düzen, kanun
saadet : mutluluk
saadet-i beşer : insanın mutluluğu
sahih : doğru, sağlıklı
semere : meyve, netice
semere-i istidad : var olan kabiliyet ve potansiyelden ortaya çıkan netice
sîreten : iç yapısı, ahlâk ve sıfat itibarıyla
sureten : görünüşte
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi
şeriat-ı İlâhiye : ilâhî kânun, yasalar
tabiat : yaradılış, mizaç
tecârüb : tecrübeler, deneyimler
tedebbür etme : bir şeyin sonunu, hakikatini düşünme
tedricen : aşamalı olarak
tefekkür etme : etraflıca ve derinlemesine düşünme
telâhuk : birbirine eklenme, katılma, biraraya toplanma
temin etme : sağlama
tesis : kurma, inşâ etme
tevessü etme : genişleme, yayılma
vaz etme : bir şeyi yerine koyma, yerleştirme
vücuda gelme : meydana gelme, var olma
zîhayat : canlı
abesiyet : faydasızlık ve gayesizlik
bedel : bir şeyin yerine ve karşılığı olarak konulan
bedihî : apaçık, aşikâr
bilâkis : aksine, tersine
binaenaleyh : bundan dolayı
bizzarure : zorunlu olarak
burhan-ı kàtı : kesin delil
cemi : bütün
desâtir-i hükûmet : hükümetler ve yönetimler tarafından konulan yasalar
efkâr-ı umumiye : umumun düşüncesi, kamuoyu
ehemmiyetsiz : önemsiz
enbiya : nebiler, peygamberler
eşedd-i ihtiyaç : çok şiddetli ihtiyaç
hâkim : hükmeden, yöneten
hâsıl olma : meydana gelme
hikem : hikmetler
hikmet : akıl gücünün ifrat ve tefritten uzak orta hâli, dengeli hâli
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması
hükümfermalık : hüküm sürme, hakimiyet kurma
iffet : nefis gücünün ifrat ve tefritten uzak orta hâli, dengeli hâli
ihsas etme : hissetme, kendi içine yerleştirme
intac etme : sonuç verme; neticelenme
istiğna : yüz çevirme, ihtiyaç hissetmeme
kavânîn-i şeriat ve fazîlet : şeriat ve fazilet kanunları
kuvâ-yı selâse : üç duyu, his, güç
lisan-ı vâhid : tek bir dil
maddeten : maddî olarak
mehasin : güzellikler
meleke-i mârifet-i hukuk : hukuk bilme alışkanlığı, pratiği
meleke-i riayet-i hukuk : hukuka uygun davranma alışkanlığı, pratiği
meleke-i tâdil-i ahlâk : ahlâken ölçü ve kurallara uyma melekesi, pratiği mesalih
mesâvî : kötülükler, fenalıklar
metin : sağlam, kuvvetli
mevhume : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mizan-ı adalet-i İlâhiye : ilâhî adâlet terazisi mu’cizât
mukaddemat : başlangıçlar, girişler; öncüller
müddea : iddiâ edilen şey
müessir : tesirli, etkili
münakız : zıt ve aykırı olan
müstağni : ihtiyac duymayan, muhtaç olmayan
nâfiz : etkili, hükmü geçen
nebî : peygamber
nevâmis-i hikmet : hikmetin kanunları nev-i beşer
nübüvvet : peygamberlik
nübüvvet-i mutlaka : peygamberlik kurumu
riayet : uyma, gözetme
suğrâ : küçük önerme, hükmün konusu
şecaat : gazap gücünün ifrat ve tefritten uzak orta hâli, dengeli hâli
şeriat-ı İlâhiye : Allah’ın koyduğu kanun ve düzen
tabiat : yaratılış, karakter, mizaç
tasavvur : düşünme, tasarlama
tenbih : ikaz, uyarı
terakki : ilerleme, gelişme
tevatür-ü bilmânâ : mânâ yönünden tevatür derecesinde olan
tevehhüm-ü bâtıl : bâtıl ve hakka ters vehim
vehim : zan, şüphe, kuruntu
zahir : açık, âşikâr olma, meydana çıkma
Yükleniyor...