Hattâ a’dânın şehadetleriyle, zât-ı Peygamberde (a.s.m.) vücudu muhakkak olan ahlâk-ı âliyenin kesret ve ihata ve tecemmu ve imtizacından tevellüd eden izzet ve haysiyetten neşet eden şeref ve vakar ve izzet-i nefs ile ferişteler, devlerin ihtilât ve istiraklarından tenezzühleri gibi sırr-ı tezada binaen, o ahlâk-ı âliye dahi hile ve kizbden tereffu ve tenezzüh ve teberri ederler. Hem de hayat ve mâyeleri makamında olan sıdk ve hakkıyeti tazammun ettiklerinden, şule-i cevvale gibi nübüvveti aleniyete çıkarıyor.

Tenbih
Ey birader!
Görüyorsun ki, bir adam yalnız şecaatle meşhur olursa, o şöhret ona verdiği haysiyeti ihlâl etmemek için, kolaylıkla yalana tenezzül etmez. Nerede kaldı ki, cemî ahlâk-ı âliye birden tecemmu ede... Evet, mecmuda bir hüküm bulunur, fertte bulunmaz.

İşaret ve tenbih
Görüyoruz: Bu zamanda sıdk ve kizbin mabeynleri ancak bir parmak kadar vardır. Bir çarşıda ikisi de satılır. Fakat herbir zamanın bir hükmü var. Hiçbir zamanda Asr-ı Saâdet gibi sıdk ve kizbin ortasındaki mesafe açılmamıştır. Şöyle ki:

Sıdk kendi hüsn-ü hakikîsini kemâl-i haşmetle izhar ve onunla temessük eden Muhammed’i (a.s.m.) âlâ-yı illiyyîn-i şerefe ilâ ve âlemde inkılâb-ı azîmi ika ettiğinden şarktan garba kadar kizbden bu’d derecesini göstermekle kıymet-i âliyesini ilâ etmek cihetiyle sûku ve metaını gayet nâfık ve râic etmiştir.1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Şimdiki hürriyet gibi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahlâk-ı âliye : yüksek, üstün ahlâk
âlâ-yı illiyyîn-i şeref : şerefin zirvesi, en yüce mertebesi
aleniyet : herkesin göreceği halde olma, açıklık
Asr-ı Saâdet : Peygamberimiz (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
binaen : –dayanarak, dolayı
birader : kardeş
bu’d : uzaklık, uzak olma
cemî : bütün
ferişteler : melekler
hakkıyet : hak ve doğru olma
haysiyet : şeref, şan
hüsn-ü hakikî : gerçek güzellik i’lâ etme
ihata : kuşatıcılık
ihlâl etme : bozma, sınırı aşma
ihtilât : birbirine karışma
ika etme : gerçekleştirme
imtizac : birbiri ile kaynaşma
inkılâb-ı azîm : büyük değişim
istirak : hırsızlama
izhar : açığa çıkarma, gösterme
izzet ve haysiyet : yücelik ve itibar sahibi olma
izzet-i nefs : vakar, şeref ve haysiyeti koruma ve savunma kemâl-i haşmet
kesret : çokluk
kıymet-i âliye : yüksek, yüce değer
kizb : yalan
lâşe : leş
mabeyn : ara, iki şeyin arası
mâye : maya
mecmu : bir şeyin tamamı, bütünü
metâ : ticarî değer, değerli mal
muhakkak : gerçekliği kesin olarak bilinen
murdar : dinen yenmesi yasak olan ölü hayvan; leş
nâfık etme : geçer akçe hâline gelme
neşet eden : doğan, kaynaklanan
nübüvvet : peygamberlik
râic etme : revaçlı hâle getirme
sıdk : doğruluk
sırr-ı tezadd : birbirine zıt olma sırrı; zıtlık esprisi
sûk : çarşı ve pazar
şarktan garba : doğudan batıya
şecaat : yiğitlik, cesurluk
şeref : yükseklik, yücelik, büyüklük
şöhret : ün, şan
şule-i cevvale : sürekli hareket ederek etrafına ışık saçan parıltı
tazammun etme : içerme, içine alma
teberri etme : uzaklaşma, kaçınma
tecemmu : bir araya gelip toplanma
temessük : sarılma, tutunma
tenbih : ikaz, uyarı
tenezzüh : kusur ve çirkinlikten uzak olma
tenezzül etme : alçalma
tereffu’ : kendisini yüksek tutma
teşebbüsat-ı azîme : büyük çaplı girişimler
tevellüd etme : doğma, meydana gelme
vakar : bulunduğu makamın hakkını verme, ağırbaşlılık
Yükleniyor...