Ey birader! Şu tenbih, Birinci Mesleğin Mukaddemesinin taifesindendir. Nisyanın hatâsıyla yolunu şaşırmakla yerini kaybedip şuraya girmiştir. İyice şu nükteleri tut. İşte neticeye giriyoruz:

Bak, ey birader: Fünun ve ulûmun zübde-i hakikiyesi berahin-i akliye üzerine müesses olan diyanet ve şeriat-i İslâmiye öyle fünunları tazammun etmiştir. Ezcümle: fenn-i tehzib-i ruh ve riyazetü’l-kalb ve terbiyetü’l-vicdan ve tedbirü’l-ceset ve tedvirü’l-menzil ve siyasetü’l-medeniyye ve nizamatü’l-âlem ve fennü’l-hukuk ve saire... Lüzum görülen yerlerde tafsil ve lüzum olmayan veya ezhanın veya zamanın müstaid ve müsaid olmadığı yerlerde birer fezlekeyle kavaid-i esasiyeyi vaz ederek tenmiye ve tefriini ukulün meşveret ve istinbatatına havale etmiştir ki, bu fünunun mecmuuna değil, belki ekalline, on üç asır terakkiden sonra, en medenî yerlerde, en harika zekâyla mevsuf olanlar, takat-i beşerin haricinde—bahusus o zamanda—olduğunu tasdikten vicdan-ı munsıfane seni men edemiyor. İşte, fazl odur ki, a’dâ ona şehadet ede. Yeni Dünya’nın en meşhur feylesofu olan Carlyle Almanya’nın meşhur bir hakîminden ve rical-i siyasiyesinden naklen diyor ki:

“O tetkikatından sonra kendi kendine sual ederek demiş: İslâmiyet böyle olursa acaba medeniyet-i hazıra hakaik-i İslâmiyetin dairesinde yaşayabilir mi?” Kendisi kendine “Evet” ile cevap veriyor. Şimdiki muhakkikler o daire içinde yaşamaktadırlar. Evvelki feylesof dahi diyor ki: Hakaik-i İslâmiyet çıktıkları zaman, âteş-i cevval gibi hatabın parçalarına benzeyen sair efkâr ve edyanı bel’ etti. Hem de hakkı vardır. Zira başkaların safsatiyatından bir şey çıkmaz, ilâ ahirihî...
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’dâ : düşmanlar
âteş-i cevval : daima hareket hâlinde olan yakıcı ateş
bahusus : özellikle
bel’ etme : yutma, ortadan kaldırma
berahin-i akliye : aklî deliller
birader : kardeş
diyanet ve şeriat-i İslâmiye : İslâm dini ve şeriatı; Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâm
edyan : dinler
efkâr : fikirler, düşünceler
ekall : az bir oran ve miktar
ezcümle : meselâ, bu cümleden olarak
ezhan : zihinler
fazl : fazilet, erdem
fenn-i tehzib-i ruh : ruh eğitimi bilimi, psikoloji
fennü’l-hukuk : Hukuk ilmi
feylosof : felsefe ile uğraşan, felsefeci
fezleke : hülasa, özet
fünun : fenler, ilimler
hakaik-i İslâmiyet : İslâmın hakikatleri
hakîm : filozof, bilge
haricinde : dışında
hatap : odun
ilâ ahirihî : “sonuna kadar” mânâsında kullanılan ifade
istinbat : eldeki delillerden yeni hükümler çıkarma
kavaid-i esasiye : temel kurallar, prensipler
mecmu : bütün, genel
medeniyet-i hazıra : günümüz medeniyeti
men etme : engelleme, yaptırmama
meşveret : istişare, danışma
mevsuf : belli bir sıfat ve özelliğe sahip olan
muhakkik : bir mesele üzerinde araştırmalar yapan kişi
müesses : kurulu
müstaid : istidatlı, müsaid
naklen : aktararak
nisyan : unutkanlık
nizamatü’l-âlem : Uluslararası İlişkiler
nükte : ince ve derin mânâ
rical-i siyasiye : siyaset adamları
riyazetü’l-kalb : kalb eğitimi
safsatiyat : safsatalar; yalan ve uydurma şeyler
sair : diğer, başka
siyasetü’l-medeniyye : Kamu yönetimi
şehadet etme : şahitlik yapma
tafsil : ayrıntılı açıklama
takat-i beşer : insanın bir şeyi yerine getirebilme gücü
tasdik : doğrulama, onaylama
tazammun etme : içerme, içine alma
tedbirü’l-ceset : beden eğitimi
tedvirü’l-menzil : ev yönetimi
tefri : dallandırma
tenmiye : büyütme, geliştirme
terakki : ilerleme, yükselme
terbiyetü’l-vicdan : vicdan eğitimi
tetkikat : bir konu hakkında yapılan incelemeler
ukul : akıllar
ulûm : ilimler
vaz etme : koyma, yerleştirme
vicdan-ı munsıfane : insaflı vicdan
Yeni Dünya : Amerika Kıtası
zübde-i hakikiye : hakîkî öz, gerçek esas
Yükleniyor...