Evet, on üç asırdan beri o kadar dehşetli müsademata karşı hakaikini muhafaza etmiştir. Belki bu müsademe, keşmekeş, hakikat-i İslâmiyetin omuzu üstünden türab-ı hafâterkik ve tahfif ediyor. Neam, vücut ve hal-i âlem buna şahittir. Makale-i ûlâdaki mukaddematı nazara almak gerektir.

Vehim ve tenbih

Eğer desen: Herbir fende yalnız bir fezlekeyi bilmek bir adam için mümkündür..

Elcevap: Neam, lâ! Zira öyle bir fezleke ki, hüsn-ü isabet ve mevki-i münasipte ve münbit bir zeminde istimal gibi, sabıkan mezkûr sair noktalarla cam gibi, maverasından ıttıla-ı tam ve melekeyi gösteren fezlekeler mümkün değildir. Evet, kelâm-ı vahid iki mütekellimden çıkarsa, birinin cehline ve ötekisinin ilmine, bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua ile delâlet eder.

İşaret ve irşad ve tenbih

Ey benimle şu kitabın evvel-i menazilinden hayaliyle seyr ü sefer eden birader-i vicdan! Geniş bir nazarla nazar et ve muvazene et. Kendi hayalinde muhakeme etmek için bir meclis-i âliyeyi teşkil et. Sonra da Mukaddemat-ı İsnâ Aşerden müntehabatını davet et, hazır olsunlar. Sonra da şu kaidelerle müşavere et...
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedevî : çölde yaşayan, göçebe
bedihî : ap açık, aşikâr
birader-i vicdan : vicdan kardeş
cehl : cahillik, bilgisizlik
delâlet etme : delil olma, işaret etme
evvel-i menazil : ilk konaklanan yerler; kitabın ilk bölümlerinde yer alan başlıklar
fen : bilim
fezleke : hülâsa, özet
fünun : fenler, ilimler
hakaik : gerçekler; gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hakikat-i İslâmiyet : İslâmın hakikati
hal-i âlem : dünyanın şu hâli
hüsn-ü isabet : güzel bir şekilde ve doğru bir tarzda
ıttıla-ı tam : bir konuyu tam mânâsıyla anlama, kavrama
irşad : doğru yol gösterme
istimal : kullanma
kaide : kural, prensip
kelâm : ifade, söz
kelâm-ı vahid : bir tek ifade, söz
keşmekeş : karışıklık
makale-i ûlâ : birinci makale
malûm : bilinen, belli
mavera : bir şeyin gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunanlar
mazi : geçmiş zaman
meclis-i âliye : yüce meclis
meçhul : bilinmeyen
medenî : şehirli
meleke : kabiliyet, beceri
mevki-i münasip : uygun konum
mezkûr : anılan, sözü geçen
muhafaza : koruma, saklama
muhakeme etme : değerlendirme, bir konu hakkında çok yönlü değerlendirmeler yapma
mukaddemat : başlangıçlar
Mukaddemat-ı İsnâ Aşer : Muhakemat isimli eserin ilk bölümünde yer alan ve on iki mukaddemenin bulunduğu “Birinci Makale” bölümü
muvazene : karşılaştırma, dengeye getirme
münbit : verimli, bereketli
müntehabat : seçilen ve belirlenen bölümler
mürur-u zaman : zamanın geçmesi
müsademat : çarpışmalar, müsademeler
müsademe : çarpışma
müstakbel : gelecek zaman
müşavere : istişare etme, danışma
mütefavit : çeşitli, farklı farklı
mütehassıs : ihtisas sahibi, uzman
mütekellim : konuşan
nazar : bakış, dikkat
nazarî : teorik
neam, lâ : evet, hayır. “doğru; fakat, meselenin içinde senin hatırına gelmeyen şu da var” manasındadır
neam : evet, öyledir
sabıkan : bundan önce
sair : diğer, başka
seyr ü sefer : yolculuk
tahfif : hafifletme
telâhuk-u efkâr : fikirlerin birbirine eklenmesi, fikir birikimi
tenbih : ikaz, uyarı
terkik : inceltme
teşkil etme : meydana getirme
türab-ı hafâ : gizlilik toprağı
umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua : daha önceden işitilmeyen ve çeşitli işaretler yoluyla aktarılan işler, durumlar
vehim : zan, şüphe, kuruntu
vücut : varlık
zemin : yer
Yükleniyor...