Salavat-ı bînihaye, ol Server-i Kâinat ve Fahr-i Âleme hediye olsun ki, âlem, envâ ve ecnâsıyla onun risaletine şehadet ve mu’cizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği metâ-ı âlîye dellâllık ediyor.

Güya âleme teşrif ettiğinden, herbir nevi, kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi, Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtârını intak edip herbir tel başka lisanla mu’cizatının nağamatını inşad etmekle, o sadâ-yı şirin bu kubbe-i minâda ilelebed tanîn-endaz etmiştir.

Güya âsuman, kendi mirac ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik; ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu’cizelerine senâhân; ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutların işârâtıyla nübüvvetine beşaret ve sâyebân; ve zaman-ı mazi, enbiya ve kütüp ve kâhinlerin rumuz ve telvihatıyla o şems-i hakikatin fecr-i sadıkını göstererek müjdeci; ve zaman-ı hal, yani asr-ı saâdet, lisan-ı haliyle tabiat-ı Araptaki inkılâb-ı azîmin ve bedeviyet-i sırftan medeniyet-i mahzânın def’aten tevellüdünü şahit göstererek nübüvvetini ispat; ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünununun etvar-ı müdakkikanesiyle onun mevkib-i ikbalini istikbal ve lisan-ı hakîmâne ile irşadatına teşekkür; nev-i beşer kendi muhakkikleri ile, bahusus hatîb-i beliği ki, şems gibi kendi kendine burhan olan Muhammed’in (a.s.m.) lisan-ı fasihânesiyle haktan geldiğini ilân; ve Zât-ı Zülcelâl kendi Kur’ân’ının lisan-ı beliğanesiyle ol Nebiyy-i Ümmînin ferman-ı risaletini kıraat ediyorlar ve okuyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

asr-ı saâdet : Peygamberimiz’in (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
âsuman : gökyüzü, gökkubbe
bahusus : özellikle
bedeviyet-i sırf : hâlis, katıksız tam bir bedevîlik; medeniyetten hiçbir nasibi olmama
beşaret : müjde
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
ahkâm-ı âdilâne : adâletli hükümler, esaslar
cârî : geçerli
cümle tahiyyat : bütün selamlar ve ibadetler
delâlet : delil olma, işaret etme
dest-be-dest : el ele
dest-i kader : kader eli (
ecnâs : cinsler, türler
elyak : en lâyık, en uygun
envâ : çeşitler, türler
Fahr-i Âlem : bütün varlık âleminin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.)
füruat : dallar, şubeler; asıldan ayrılan kollar
hakaik : hakikatler, esaslar
hakikat : esas, doğru, gerçek
Hâkim-i Ezel : hükümranlığı bütün zamanları kaplayan
Hakîm-i Ezelî : varlığının başlangıcı olmayıp sürekli var olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik; hak ve hakikate uygunluk
hidayet etmek : doğru yola erdirmek
hilkat-i âlem : âlemin yaratılışı
intişar etmek : yayılmak
irşad eylemek : doğru yolu göstermek
ittifak vermek : birleşmek, beraber hareket etmek
izhar etmek : açığa çıkarmak, göstermek
kaide : düstur, kural
kalem-i hikmet : hikmet kalemi
kavânîn-i amîka-i dakika-i İlâhiye : çok derin ve hassas olan İlâhi kanunlar
kefil-i mutlak : kefâletinde şüphe olmayan; mutlak kefil
kemâlât : olgunluklar, mükemmellikler, faziletler
Kur’ân-ı Mu’ciz : benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
mektûb : yazılmış
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını acz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
muvazenet : denge, ölçü
nakil : Kur’ân-ı Kerim ve sünnet gibi kaynaklardan aktarılan bilgi
nev-i beşer : insan cinsi, insanlık âlemi, insanlar
nizam : düzen
Rahmân-ı Lemyezelî : sonsuza kadar bütün mahlûkata merhamet ve şefkat eden, onlara nimetler veren Allah
risalet : elçilik, peygamberlik
rüsuh : kökleşme, sağlamlaşma
saâdet-i dâreyn : dünya ve âhiret mutluluğu
salavat-ı bînihaye : Peygamber Efendimiz’e sonsuz selâm ve duâlar
serfiraz : yükselten, yücelten; şereflendiren
server-i kâinat : kâinatın reisi; Hz. Muhammed (a.s.m.)
sırat-ı müstakîm : dosdoğru yol; iman ve Kur’ân yolu; ehl-i sünnet yolu
şehadet : şahitlik, tanıklık
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
şeriat-ı garrâ : büyük ve parlak şeriat, İslâmiyet
tasdik : doğrulama, kabul etme
terakki : ilerleme, yükselme
üstad-ı küll : her yönden tam ve mükemmel rehber; her çeşit ilimde söz
cevv-i feza : uzay boşluğu
def’aten : birden bire, âniden
dellâllık : ilâncılık
elsine-i semaviye : semâvî diller
enbiya : nebiler, peygamberler
etvar-ı müdakkikane : (ilim alanında) derinlemesine meydana gelen gelişmeler, derin araştırmalara dayalı tavırlar
evtâr : teller, kirişler
fecr-i sadık : gün doğmadan önceki sabah aydınlığı
ferman-ı risalet : peygamberlik fermanı, buyruğu
fünun : fenler, bilimler
hacer : taş, kaya
hatîb-i beliğ : belâgat ilminin inceliklerini bilen, maksadını muhatabın seviyesine göre noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen hitabet sahibi kimse
hazine-i gayb : gayb hazinesi, görünmeyen âleme ait hazine
ilelebed : sonsuza kadar
inkılâb-ı azîm : büyük inkılâp, her bakımdan köklü değişim
inşad etmek : şiir vs. okumak
intak etmek : konuşturmak
irşadat : nasihatler, irşatlar
istikbal : karşılama, geleni karşılamaya çıkma
işârât : işaretler, belirtiler
kâhin : gelecekten haber veren kimse (Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz’i vahiyle göndermeden evvel, cinlerin göklere çıkıp meleklerin konuşmalarını dinlemelerine belli ölçüde müsaade ederdi. Cinler de duyduklarını kendileriyle temasta bulunan kâhinlere anlatırlardı)
kamer : ay
kıraat etme : okuma
kubbe-i minâ : mavi kubbe; gökyüzü, gökkubbe
kütüp : kitaplar
lisan : dil
lisan-ı beliğane : beliğ bir lisan; muhatabın hâline ve seviyesine uygun şekilde hitap eden dil
lisan-ı fasihâne : güzel, açık ve düzgün konuşan dil
lisan-ı hakîmâne : hakîmâne lisan; ifadeleri yerli yerinde anlatan dil
lisan-ı hal : hal dili
lisan-ı mahsus : özel lisan; kendisine has ifade şekli
medeniyet-i mahzâ : saf, hâlis medeniyet; eksiksiz tam bir medeniyet
metâ-ı âlî : kutsal ve yüce değer
mevkib-i ikbal : talihli kafile
mirac : yükseliş, Allah’ın huzuruna çıkma
mu’cizat : mu’cizeler
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlim
nağamat : nağmeler, güzel sesler
Nebiyy-i Ümmî : ümmî peygamber, okur yazar olmayan peygamber, Hz. Muhammed (a.s.m.)
nev-i beşer : insanlık âlemi, insanlar
nevi : tür, çeşit
nübüvvet : peygamberlik
risalet : elçilik, peygamberlik
rumuz : remizler; ince işaretler (remiz)
sadâ-yı şirin : tatlı, hoş ses
sâyebân : gölgelik, koruyucu
senâhân : senâ edici, metheden
Sultan-ı Ezel : hüküm ve saltanatı bütün zamanları kaplayan Allah
şecer : ağaç
şems : güneş
şems-i hakikat : hakikat güneşi
tabiat-ı Arap : Arap milletinin karakteri, mizacı
tanîn-endaz : çınlayan, tınlayan, velveleli ses çıkaran
telvihat : ince açıklamalar, mânâlı ifadeler (telvih)
teşrif etmek : şeref vermek, şereflendirmek
tevellüd : doğma, meydana gelme
vukuat : meydana gelen olaylar
zaman-ı hal : şimdiki zaman
zaman-ı mazi : geçmiş zaman
zaman-ı müstakbel : gelecek zaman
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan Zât, Allah (
zemin : yeryüzü, dünya
Yükleniyor...