Belki daha yukarı makasıdın dallarına çıkmak içindir. Eğer istersen, kinâî şeylere dikkat et. Meselâ, “Filânın kılıncının bendi uzundur” ve “Ramadı çoktur” denildiği vakit, o adam uzun ve sahî ola... Ramad ve kılıcı hiç olmazsa da kelâm sadıktır. Eğer istersen, misal ve müsül-i faraziyeye dikkat et. Göreceksin: İştihardan neş’et eden kıymet ve kuvvet ile müdavele-i efkâr ve akıllar arasında sefarete müstaid oluyorlar. Hattâ Mesnevî sahibi ve Sâdi-i Şirâzî gibi en doğru müellif ve en muhakkik hakîm, o müsül-i faraziyeyi istihdam ve istimal etmelerinden, müşâhhat görmemişlerdir. Eğer bu sır sana göründü ve ışıklandı, mumunu ondan yandır, kıssât ve hikâyetin köşelerine git. Zira cüzde cârî olan, bazan küllde dahi cârî olabilir.

Tenbih

Üçüncü Makalede müşkilât ve müteşabihat-ı Kur’âniyyeye dair bir kaide gelecektir. İktiza-i makam ile şimdilik bir nebzesini zikredeceğiz. Şöyle:

Vakta ki, Kitab-ı Hakîmden maksud-u ehemm, ekseriyeti teşkil eden cumhurun irşadı idi. Çünkü, havass, avâmın mesleğinden istifade edebilirler. Fakat avam ise, havassa hitap olunan kelâmı hakkıyla fehmedemezler. Halbuki, cumhur ise, ekseri avam, ve avam ise, me’lûfât ve mütehayyelâtından tecerrüd edip hakikat-i mahzâ ve mücerredat-ı sırfayı çıplak olarak göremezler. Fakat görmekleri temin edecek, yalnız zihinlerinin te’nisi için, me’lûf olan ziyy ve libas ile mücerredat arz-ı endam etmektir. Tâ mücerredatı, suver-i hayaliye arkasında temaşa etmekle görüp tanısın. Öyleyse, hakikat-i mahzâ, me’lûflerini giyecektir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz-ı endam : boy gösterme
avâm : ilim sahibi olmayan sıradan halk
bend : bağ
cârî : geçerli
cumhur : çoğunluk, halk
cüz : kısım, parça
ekseri : çoğunluğu
ekseriyet : çoğunluk
fehmetmek : anlamak
hakikat-i mahzâ : bir şeyin özü, esası, tam hakikati
hakîm : bilge; bilgili, iyi ahlâklı ve kâmil insan
havas : bilgili, aydın kesim
hikâyet : hikâye
hitap : konuşma, seslenme
iktiza-i makam : makam gereği
irşad : doğru yolu gösterme
istifade etmek : faydalanmak, yararlanmak
istihdam etmek : çalıştırmak, kullanmak, hizmet ettirmek
istimal etmek : kullanmak
iştihar : meşhur olma
kaide : kural, prensip
kelâm : ifade, söz
kıssat : kıssalar
kinâî/kinaye : bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, onun dışında başka bir mânâda kullanma san’atı
Kitab-ı Hakîm : hikmetli kitap; Kur’ân-ı Hakîm
küll : bütün, genel
libas : elbise
makasıd : maksatlar, gayeler
maksud-u ehem : çok önemli gaye
me’lûf : alışılmış, ülfet edilmiş
me’lûfât : alışılan şeyler
Mesnevî Sahibi : Mesnevî isimli edebî eserin müellifi olan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî
misal : örnek
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen kimse
mücerredat : cismî olmayan, soyut kavramlar
mücerredat-ı sırfa : esas mücerred olan, soyut kavramların ta kendisi
müdavele-i efkâr : fikir alışverişleri; karşılıklı fikir alışverişinde bulunma
müellif : telif eden, yazan
müstaid : istidatlı, kàbiliyetli, müsait
müsül-i faraziye : farazî temsiller, hikâyeler (mesel)
müşâhhat : çekişme; kınama
müşkilât : kendisinde bulunan bir incelik, derinlik sebebiyle veya bir edebî san’attan dolayı mânâsı, düşünülmeden anlaşılamayacak derecede kapalı olan sözler
mütehayyelât : hayal edilen şeyler
müteşabihat-ı Kur’âniyye : Kur’ân’da temsil ve benzetmelerle açıklanan, anlaşılması zor olan yüksek hakikatler
nebze : parçacık, az miktar
neş’et etme : doğma, ortaya çıkma
ramad : kül
sadık : doğru
sahî : cömert, eli açık
sefaret : sefirlik, elçilik
semerat : meyveler, neticeler
suver-i hayaliye : hayale ait biçimler, şekiller, hayalî ifadeler
te’nis : alıştırma
tecerrüd etmek : soyutlanmak, sıyrılmak
temaşa etmek : bakmak, seyretmek
tenbih : ikaz, uyarı
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
vakta ki : ne vakit ki, ne zaman ki
zikretmek : dile getirmek
ziyy : dış görünüş, kılık kıyafet
Yükleniyor...